ölümün dikeni
yüz derdi kula işlemiş
kalbinde aynaya elbise giydiren korunan cürmün fasık çelişkilerinde doğranan düşlerde biriken çocukların hayallerini alarak üşüyorum sevgi yelkenlerine kemiren sergilerine kendi yalnızlığında kalabalığı yaşarken kirleten yadigar tercümelerinde ölümün dikeni yoktur duyguların dili lal olsa da her sevincin gölgesinde bal kemiren kabil’ler yatırır yalanın yari gerçekse iner bütün sözcüklerin rezaleti üzerine sırtlıyarak boş git! umursamazca duruşların seviçlerinde ölüm sinemizde yaşlanırken doğuruyoruz badesi içten tekerlemeleri kendini başkasında okutmanın korkusu düşerken esaretiyle fazlasının kara çıktığı zamanda dizaynı kağıt yakar beklemek etraftan yeşillik alarak döktürür bir adımlık tenhayı seni öyle sectim ki ihanet olmasın diye vuramaz oldum hiçbir sözü her sözümde çalıntılar varken emeği dışladım kafese ’biz başka sevdik başka sevmedik’ s’öz mü? yaprak misali balta girmemiş soluklarda bir asır sokulur bacası değilmiş gibi ateşin çıktığı bacaya duman küldüren yeşile renk verirken kovarım içimden sevgime unutkanlık gerek ki ’unutmak ihanettir’ gezgin imgeler |