Mintanım Çamur Suyu..
(elleri mütevazi...kederi ellerinden beter...ne vakit gözlerine baksam...gözleri...
sanki dökülen nemli duvarlardan da beter...) sokağından geçerdik mevsim derme bir bahar pencerenden sızardı nihavent serilirdik kapına kuytu pusu karanlık köşelerden çıkıp geldiler derken döküldü çerçeveler ney kırıldı gittiler işte böyle sevdiğim olur olmaz an sayıklamaları ne kor bilmediğim şehirlerde seni benle aramak hicranıma el basan şu köhne istasyon var ya ha bu devrilesi gövdemi sensiz nasıl taşıyacak... mendilsiz ve selamsız geçiyorum kıyıları çoktan göçmüş beni benden saklayan o inzivalar sabah seher cami avlusuna düşüyor adımlarım ezan olmasa tenha sanacak belki birileri beni oysa perdesi kapalı her ev kendisine yalnızdır bu yüzden epey oldu yurduma sürgün düşeli adresim zaten yoktu / unuttum bir çok adın da kim olduğunu tanırsam bir gözlerini bilirim bir de geçtiğim yolu... küfürsüzüm bi cümle muhbire durmuş sevdalar hariç cinnetin bir makamı olmalı cehennemin bir ayazı sarhoş bir şiirle sevişin siz aldatılan kadınlar ve hüzün diye kendinizi portakal likörüne vurun ne zor geçmediğim geçitlerde beni senle dolaşmak hangi kapıya vursam / hep o ses ’meyhaneler kapanacak’ kapansın ulan kapansın nazik değildi fransız devrimi gözlerimi açıyorum sirkecide bir otel görmüyor denizi... herkesin bir öyküsü yoktu çünkü şehirler sıradandı hep aynı yere mi gider / ayrılık bindiğimiz otobüs durakları kahrolmadan ve şikayetsiz soluyorum kaldırımları kirli bir bulut varsın başıma dolansın / yağsın saçlarımda sınır sorguları ve o bildik sorular ulaşan son mektuplar hep masalsı kayboluşlar ve o sıralar galata köprüsünde bir balıkçı oltası keder tek gözlü hanede ayakları çıplak çocuktur orada heder... ay severse nehirleri sever kendi kadardır ışığı alazına yüz sürdük cebimizde çakıl taşları çalı çırpı siyah yamaçlardan kopup geldiler derken söküldü köyler ay küstü gittiler işte böyle sevdiğim olur olmaz an sayıklamaları ne mor menekşemiz kaldı ne de yayla ocağı tulumbasından su içtiğimiz dereler de kurudu ol vakitten beri mintanım koyu çamur suyu... gözlerimi açıyorum sirkecide bir otel görmüyor denizi sularına küs tayfaların içkisi az tütsülü yosun tüter dağılmamış bir rüzgar yok işte anılar kadar gölgeler gider / sonrası sensizlik ellerime siner sonrası bütün şarkılar bir an hıçkırıkla biter yerlere kemancıların nasırları pul pul düşer ressamlar yakamoz diye sokak lambası çizer ki yokluğun / ki zaten / ulan bütün renklerden de beter... kaç coğrafya / kaç sır / kaç barut patlarken gövdemde rotası şaşkın pusulaya menzil bir hikayeydik işte derken bu türküleri söyleyen bütün gemiler gelip gitti de hala gurbet bucak neden kanar kanımız anne serçe serin cami avlusuna düşüyor yüzüm ezan olmasa cinnet sanacak belki birileri oysa perdesi kapalı her ev kendisine yalnızdır bu yüzden çok oldu çok yurduma sürgün düşeli... anlatmıyor işte seni bana hiçbir uzaklık elleri karanfil çay / terinden uzak demsiz ve bütün dediklerim yakılmış / hikayesiz sesime el basan şu köhne istasyon var ya gelmesen bile beni benden elbet alacak belki şarkılarını bir de bensiz çalacak haydi gel / hayret ve ihbara sır olup gidelim ölürsem hitit yüzünle yıkansın kederim... (Hem Mert Hem Metin Olandan) |
Ben bu sayfada nefessiz şiir okumayı öğreniyorum...