haziran ağı
tok yatan şaşın eline
su verdi güçsüzlük doğada benliğine kapılan gıda susarken ölüme yenilmiş an’larıyla çığlıkta sessiz imgeler türerken yüksekten uçana gölge düşer mi? mili sıkışırken geri cekilen bedevi bir yığın otlatır dilinde samanı saman yapan haziran yağmurda ıslanmayan buzu çürütür ne istediğini bilmeyen kar’tonda sıkışır üşürken veli kudretinde mecnun leylasız züleyha yusufsuz korunmaz ki ihanete boğulan ellerde allah’ı unutur her çift çift taraflı darbeyle ki o zaman karpuzun dilimlerinde unutulur sevgi tanecikleri elin gözlerinde boğulurken bağlanan yürekler oturan dibinde sade örümcek ağı kahkaha dilinde mırzak mendili atarken allaya zorluk aşılır ufuk A’yla dağı aşan geriye döndükçe yalanı incitir sanat mı? biraz cekingen nizama gösterge üreten cebirin kadınımsı kokularını korkuya uzatarak boy gösterir kopan mermiye ceketi yüzde saklayan arayış ister her arayış alçaktır bedene giydirilemeyen cesaret katıldır atılmayı bilmeyen saklanmayı da bilmez bu yüzden her şiirin bir fıkrası bir de fıkrası vardır... satmadan hiçbir harfi mak’ı gizli bırak yüklemlerin kesen gözdedir mutluluğu yaldızlatır yüzün sandığında duvara dayanmış sura güce akan hacim gerek bini bindirmeden beyazına kefeni giymeden ölüme müjde gerek sönmeden hicbir yasam sevinci cile ceken ferahlıktan yol sunmak doğan bebeğe yol acmak gerek |
züleyha yusufsuz korunmaz ki
tebrikler efendim harika bir şiirdi