bir çift sevgiliI dört ses karıştı botanda -aşk kurşun sesine karışmaz- biri özledim seni diyordu on yıldır ayakta uykumu kopan kolumu özlediğim gibi yine de anlatamıyorum diyordu sana kurduğum her tümcede daima bir sözcük eksik bu, başka bir şey bu gelebilsem kurşun dikişim bir sökülse dağlardan bir ayağımı da sana verirdim yoruldun ayakta beklemekten ben de seni diyordu, öbürü nasıl özledim nasıl ben olsan bilemezsin sen bir bardak suyu tarif ettin bir sulum ekmeği benimkisi bir nehir ekmekse, binlerce dönüm ekini işle, ekmek yap, öyle bir şeydir üçüncü ses birinciyi duydu sanki sevgilisiydi anladı sözün tadından dördüncü ikinciyi sanki sesiydi hiç konuşmadılar sessizlik iyi açıklıyordu söylenemeyeni konuşmadan işitiyorlardı II aşk şimdi gerekli dedi üsteğmen hızla uzağayız üstünde yerkürenin dünyaya inmek gerek şimdi sevgilim gelse öpse yaramdan ah ağzındaki bengisu ateş dağlasa yaramı aşk, şimdi gerekli aşk aşk her zaman gerekli dedi kod adı ‘sevi’ ama şimdi daha çok gerekli aşk şimdi karakışa bahar şimdi yangına daha yağmur yağmura toprak toprağa daha kök köke su aşk şimdi daha çok gerekli dedi paşalar subaylar dağlar dolusu su çünkü dediler hayatın kaçtı uykusu aşk dedi yaşlı komutan içini çekti aşk, hayatın doğduğundan beri yattığı yadırgamadığı yatak aşk dediler buz bağlamış kalplerin altına sürülen harlı ateş aşk altına sürülürse muma döner çelik savaş . . . . . aşk çoğaltır sayımızı savaş azaltır ömer faruk hatipoğlu (ateşi utandıran yangın, yom, 2006) |