vakur deli...
Sorguya çekildi bir yaşam
ne dökük masa ne kırık bir sandalye yerde oturucasına vakur bir deli kaldı süzülen sarı ışıkların altında… gün ışığı geldi aklına orman kuytularında el değmemiş bir ağacın dallarından süzülen o ilahi ışıklar saçan güneşin ısıtan aydınlığında… sarınmak bulduğu ilk doğruya belki bir serçeye, belki güvercine… hakkı mıydı, olabilir miydi hangi yaşamın akıllılarının delileri, delilercesine sorgulamaları neden vazife edinmişlerdi ki kendilerine süzülen sarı ışıklar aldı karanlığa alışık gözlerini bakamadı hiç yalandan yarı aydınlık gözlere bir daha dakikalarca… akşamüstleri geldi aklına bir deniz kenarında güneş yine o ilahi güneş batıyordu tüm kızıllığıyla… gözleri kamaşmadan doya doya bakındı gökyüzünün hüzünlü kızıllığına… tutunmak gerekti bir yanlışa doğruya varmak için, bu hep gerek miydi deliler bunu nereden bilebilirdi sorgucuların akılları işte bunu alamadı... işkencenin en büyüğü yalnız bırakılmak olsa da karanlıkta korkar mıydı hiç o vakur deli tutunmak var ya eskiden kalma bir şarkıya ıslık çalmak var ya işkence aralarında akıllıyı deli ederdi sorgularda umursamaz vakur deli susmayı yeğledi sonunda, konuşmalar çevrilince işkencecilerin kendi dillerine anlam kaybına mı uğramıştı sanki ne en güzel şiiri bile anadilinden çevirsen başka bir dile o ritmi tutturabilir miydi en iyi çevirmen ki zaten en iyisi değildi o akıllı sorgucular da düşününce gerek de yoktu kırık masayla dökük sandalyeye en iyi vuruşu merakından oturduğu yerden ayağa kalmayı da bilirdi o vakur deli elleri arkasında gözlerinde umursamazlıklarla defalarca yere kapaklanacak olsa da o deli bile bilirdi, elbette ne yapsa yeriydi... tutunmak var ya safi bir umuda delinin tek derdi buydu belki... ( Dilek KARSLIOĞLU ) |
Ne mutlu delilere
haklı konuşanları
hayatı ve insanları gereğinden sevmeyenlere.
Ne mutlu. :)