Sen O Yangını Benden İyi Bilirsin Azize!Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Dağ kapı surlarına bakarak, anlatmıştı bana hikayesini.
Bu hayattan istediğim hiç bir şey yok demişti. Ama konu kızı ve karısına gelince... Affedildiği gün, gülümseyerek ölecek kadar yorgun, ölürken teşekkür edecek kadar huzurlu, yakıp yakıp söndürdüğü hayatı gözlerine basan bir adamı dinlemiştim... Hikayesini yazmaya elim gitmedi. Başka pişman yüzler canlanıyor gözlerimde. Birini dinlerken öbürü geliyor gözümün önüne. Birinin gözlerini gördüm. Hep sigara içiyor ve öksürüyordu. Diyarbakır’da dinlediklerimi, Mersin’de sağaltmayı denedim, olmadı. Ankara’dayım şimdi, Hacı Bayram’ı yıkıyorlar.70 tane meczup’un başını soktuğu çay ocağını yıkıyorlar. "Herkes biz nereye gideceğiz" diyor! Bir masaya oturup, saatlerce sayıklamanın bile ellerinden alındığı insanlardan ne istediklerini bilmiyorum, kentsel dönüşümlerin! Arkadaşlarıma küçük bir çay ocağı açalım diyorum. Bütün dünyayı demleyip affedelim. Düşünelim diyor, arkadaşlar! Onlar düşünüyor, dünya dönüyor. Birileri ise hiç affetmiyor!...
1)
Sağ avucunu küle bastın sürdün yüzüme "Yıllarca kanayacaksın" dedin. Dönüp gelecek bir evim var mı avuçlarında? Tenimde şimdi bir bahardıysan Yüzümdeki ayrılmışlığımız dökülsün, yandıkça! "En büyük kötülük nereye ait? Git de öğren" dedin En büyük iyiliğin peşine düşürdün beni! İhanetten geçtim Ve yalandan, Azize… Emaneti ehline vermek yerine aldım ehlinden Ve haykırdım Rabbime! "Hürriyet niçin hardan geçer?" Nihayetin alameti kendi evveline ulaşmakmış! Evvelim derdin bana bense sana ahirim! Aramızda ortak bir sözü gelin etsinler diye Kapını çaldım, o siy’ah ülkende! "Aranızda ortak bir söze gelin" dediler. Ayrıldık, orta yanımızdan! Sadakatin sarayını çizdim Azize’ye “İyi de bu bir serçe yuvası” dedi! Anladım ki Hiç göç etmemek dikkati kırlangıçlara dağıtıyor! Yine de farkını sorunca şöyle dedim: "Tüm kuşlar gidince geriye kalan serçelerdir" 2) Ölüşümü hesaba katmadan önce oluşumu görseydin Benim de bir insan olduğumu anlardın; Azize Eteğinde bir melekler ordusu ile Günahların içine doğru bıraktın beni! Sonra sordun kendine "Hem öyle hem böyle, ne biçim iş bu böyle?" Sonra yargıladın, "herkes gibisin" dedin! Döndüm herkese bir fısıltıyla "Bana kelimeler verin, günahkârların kelimelerini…" 3) Kafam iki duvar arasında Yüreğim dört duvar arasında Tepem sensizliğin tavanı ile kapalıyken Ansızın bir ilham ile olduğum yeri oymaya başladım Geçtim toprağın yedi kat altında çürümüş cesetlerden Harabeler koridorunda yürüdüm Kralları da gördüm köleleri önünde dimdik duran Durmadım, yeryüzünü anlamak için göğe baktım yeterince Gözlerin ve yıldızlar artık benim rahlem değil Yargılayanların yargılanacağını bilmedim. Sınanmadığın günahın azizi olma diyenler haklıymış! Sınandım işte, herkes gibi. Sınanmak yeri görmek çamuru bilmekmiş Ben yerin de altını da gördüm Azize Ben çamurun dibinin de dibini… Düştükçe senden aşağılara hafifledim Yağmuru tanıdım suyu tanıdım. Sordum, yağmak neden? Günlerce izledim. Sonra anladım ne yeryüzüne aitmişim ne de gök yüzüne Yerin altında ve göğün üstünde bir dirhem tanesiydim, gizlemiştin beni! 4) Kendimi bağışlamadım ben Azize! Bağışlasam seni hatırlayacağım. Hayır! Hatırlamam gereken sen değilsin. Yılanların koynunda uyuduğumu unutturmuştun Neyi unutturduysan bana hatırlayacağım işte! Ödeyeceğim sana olan borcumu Yaşlandığımı hatırlayacağım! Bırakılışlarımı… Ama en çok senin bırakışını… G’it! tahminlerinle örgütlen, Azize! Gördüklerinle yanıl! Telmih ve rahmetle ovacağım kalbim Perdeleri araladıkça insan ne demekmiş anlatacak bana! 5) Dağların yaratılışına inanan ben Dağılanların yarasına talip olan ben "Hayır Allah’tan ama Şer Allah’tan değildir", Diyeceğim! Seni hiç anlamadığımı sanma Ağladın Yaralandın! Sen insan olmak ne zannettin ki Azize? Sen var olmayı ne zannettin? Kuşatılmayanlar yaşamıyorlardır; Azize! Bir küçük odanın içinde ben de melek olurum Bir gün dolanırsan ayaklarına ve kaybolursan kendi coğrafyanda O zaman uzatacağım ellerimi sana O zaman diyeceğim ki: "Hoş geldin Azize!" Nasılmış ha? Nasılmış yanılmak? Yolu kaybetmek nasılmış? Yüzüne tükür/ül/mek nasılmış? 6) Çok üzüldüğü için uyuyanlarla Üzüntüden uyuyamayanların arasındaki farkı anlamadan kuyuyu inlemek Suyu arayanlarla suyun aradıkları arasındaki farktır; Azize! Geçtim suyun aradığını… Suyu da arama vaktidir benim için! Ama çamuruyla, ama tuzuyla, ama kumuyla… Son. Bir adam çiz şimdi gözlerinde Üzerini çizdikleri bir adam Affedilmeyi beklerken ölen… İşte onun yangınıyla yak şimdi… Sen o yangını benden iyi bilirsin Azize! Kayıpkentli 5 Şubat 2013 - Mersin /Güneykent 04:46 |