Aydınlık Karalar Bağlar (2)
(2)
susuyorum, dudaklarım kurak toprak ellerinin içi tanrı nedensiz sanrılar damarlarımda içli bir ezgi tutturmuş bulutlar neylersin lal olmuş avuçlarında gökyüzü, yalnız ellerin ıslak. saklıyorum, tanrının adı parmak uçlarım eski bir an’ı tutuyorlar ucundan vakti geldi diyor anlatıcı gitmeye doğruluyor ayaklarım izi kalıyor ötede algının lem kokusu yükseliyor ardından içinden geçerken darağacının. olup biten yalnızca zaman - sanı lime lime edince durmadan dökülüyor sinirlerinden kanı uzun yollar alıyor ğ- geçerken aklın kutuplarından uyluk kemiğinde ur nesirde yersiz bir dahil olma durumu uykunun rem’inde çocuk çığlığı. burkuluyor kemiklerim eklem yerlerinden ağzım dopdolu küfür neslini tüketmişim sanki aranıp bulunamayan zehirmiş ömür. dipsiz diyorum daldığım kuyu uzanıp yamacına durduğum su ufku selamlarken akmış gözlerim rızası yok ellerinin mastarı belli arsız bir hastalık misali yurduna yerleşmek gerek tenin askısı olmak kızarmış mahreminin. çok mu büyük kurgusu oyunların ağzına sağlık, öfkenden doğmuş lirik tınıların ıtri yokluğunu dolarken boynuma şekli üstümde dudaklarının arş olur dinimde nerkî’si bozuk adın. kadınlar geçiyor türlerin arasından alıp başımı terk ediyorum daldıkları vakit oval pencereden ısrarı nedir bilmem, anlamam öykülerindeki nazlı kuramlarını lal keser sana cümlelerimi ayaklanır içim coşkulu, hırçın raksıdır kurnaz fahişelerin, fikrimin becerdikleri. irice bir köprüdür kurulan beynimin ortasında salınarak geçiyor taklalar atıyor dalgası denizlerin etme eyleme adının öksüz yüzü meşk değil ki acımın özü is kokan düşlerimmiş sezilerim yüz tutmuş aldanmaya on’suz yollar aşmaya rengi hep mi kırmızı olur bilmediklerin ucuz hikayeler mi anlatır kahramanları men ederken seni dizelerin? büyüdüm de buldum ben seni / son! er dedim geç de olsa fark etmezdi nice kabuklar gördü tırnaklarım, bitmedi. artıyor geçmiş şimdilerde rötar yapmazdı hani hayat tekrarını kim istedi ki korlu hikayelerin ısınmasa da olurdu, yeter kara kesmiş yanmaktan izlerim. haykırıyorum, içinde boğulan yine ben atsam tutmuyor nüktesi sevmenin yontusu kusursuz bahanelerdi, gördüm alnını dayadığın kentlerde gömdüm_ tutsaklığı aşan ödlerimi ırzına geçerken kıvranan hecelerin merhamet dilendiler, ben gibi dayayıp da alnımı aydınlığa at koşturdum taşlanmış yüzlerinde, son oldu, söndün. . B. |