Şair Şapelinde Şiir Duası
—Nilgün Marmaraya-
şiir; -mayası krizantem özlü zakkum, zehirsi/ dilimizin nemli iksiri. şiir duvağıyla karartılar eşliğinde giden şair gölgen diye bıraktığın peşindeki esrik hikaye; bir kırılma anıdır göz bebeklerimde bir İstanbul ağıdı sağanak, sağanak bir adanıştı belki de şiir’e saklı bir kent hüznü kalırdı geriye/ yanaklarım kan kusan asfalt, kirpiklerim yorgun birer saçak -kırılgan duyuşlar birikintisiydi ıpıslak. bıçağın keskin ağzına odaklanmış -firari- seğiren gözümün patlayan afyonuna; tutunamayan billurdan kaç beden saydım bilemezsin/ terli şakaklarımın izdüşümünde. her biri birer aziz veyahut azize başı mavilerle halelenmiş anadan üryan, biri sanat eriydi belki de. ütopik göğünü kaybetmiş bir yıldız sanrı nöbeti güncesinde. uykusu kaçmış bu duygudan yoksun liyâkatsiz yazılan tümce bil ki son bir atımlık söz tohumu son bir vals, son bir şiir kaç bakir söz yönünü kaybetmişse/ dil ovasında; gider bulurdu sesteşini şiir kokan en can alıcı imgede! ey, şiir duvaklı şair seninle; kadeh kaldırmışlığımız olsa idi keşke eski bir fon ağdasıyla karartılmış flu kadrajı dilemma Mayakovski’nin eskiz arşivleriyle/ donatılmış. Garcia Lorca’nın şiir şapelinde ellerimiz önümüzde ufka teğet şiire durmuş ozan kıyama ermiş can içselliğinde. babam anlatırdı; aksi bir Ekim rüzgârı seni şiir aşkından habersiz/ evinin balkonunda yakalamış! kısa kesim olsa da -o vakit küçüktüm- saçlarımı annem tarardı her defasında beni senli bir içsel acı; sol yanımdan yaralardı duygu sağanağımın yaşama karşı ölüm sundurmasına bir bilsen; kaç bahar fedaydı, kaç bahar bu aralar başucumda/ bir aksi seda Eylül rüzgârı! |
Güzel yazıyorsun.
Kalemine sağlık..