O KENTİN BELLEĞİNDE, FİKRİNİN UZAK BİR YERİNDE:
’İstasyonda konuşan iki dilsizdi onlar
ayrılığı söyleyen kara gürültülerde. şaşkındır buralarda ayrı düşmüş aşıklar. kış’ın ve silahların beyaz serinliğinde...’/ L.Aragon I Şehrin bitmez uğultusunda, içimin avlusunda ayak izlerin ve suçlu bıçaklarda sızlayan bir yaraydı hayat yeni günle birlikte kendini kanatan şehirlerde... Künyemizde sabıkalı aşklar, faili meçhullerin aynı silahlarıydık biz.. yolları da yitirdik bunca hain ayrılıklar da artık hayra yorulmaz hiçbir şey; ve Musa vurur asasını kızıl deniz yol olur bize- ardımızda boğulmuş Firavunlar kalır!.. II Hep mağlup başlamışız hayata galibiyet (y)aşamamışız. takvimlerin bayat yüzünde upuzun bir acının içine uzanmışız; melankolik şiirlerin, şizofrenik sancılarında paramparça bir geceyi (s)aklar gibi koynumuzda.. Akşamları, morarmış yazlarda bir serçe telaşıyla, usulca, ayrılığın sabah etmez gözlerinde kalmışız yalnızlığın ’vebalı gövdesinde’ ve günlerin dinmez gürültüsünde daha kaç yalnızlık zulasında hayatın yorgun çehresine (b)akarak ... Derken gecenin terkisinde, oturmuş şiirler yazmışız birini daha kurtarmak için ama hangi birini?.. İhtilallerde doğmuşuz yasak bir akşamın gecekondu sessizliğinde fikrim hep bir çobanın heybesinde yoksul çocukların elleriyle tutmuşum sevgilinin ellerini, herkesin fikrinin uzak bir yerinde.. III O kentin belleğinde her şey bir kartpostal kadar yalancı ve ben, bir hiçten fazla değildim soluğumu kesen sabahlarında / İşte o kent, çocukluğumun ve (u)mutsuzluğumun kenti Çırçır yokuşundan kiralık bisikletimle ’kendimi caddelerine salı verdiğim’../ IV Bildin ki yetişmez bu ağaç, bu topraklarda ve bitmez bu yollar böyle yavaş adımlarda... Kanayan bir Erzurum türküsü kadar buruk ve yerini bulamamış senin yüreğin.. ve incinmiştir Palandöken, en az senin kalbin kadar.. Oysa anlamın derin kuyularında şairane mısraların ve acıklı şarkıların... Erzurumlu bir kızın soğumuş masumiyetinde buz tutmuş aşkların yüreğine uçurduğun ölü kuşların ve yüzünde donuk kışların.. Yüzün ki dökülür aynalardan yaralanır her şey gidersin yol, yazarsın şiir, konuşursun söz... Sonra aldırma dedim: kimse acısından büyük değildir kalabalık kuytulardır sana yalnızlığı taşıyan... IV Erzurum’un yaslı evleri tenimde anamın paslı elleri... Dadaştır, katışıksız tandır ekmeğidir yürekleri ve sımsıcak... dağılmaz bir efkar taşır türkülere ve yüze kapanan kapı kadar öfkeli şiirler / Soğuktur; ama herkese mutlaka bir evin kapısı açılır ve ışığı yanar.../ V Neylersin! artık ne o varoş aşkları var; ne de derin kederli adamlar kaldı Belki bir daha çocuk olmayacağım o kentte; seni ikinci kez sevmeyeceğim belki hiç sevinmeyecek çocukluğum eksik bir heyecanla... belki, kimse mırıldanmayacak acıklı türkülerini eskisi kadar... sen yinede bana, o çocukmuşum gibi bak asi ve itaat etmeyen; yüreği yangınlarda, elleri üşümüş, harflerin kederine sürgün ve her an ölmeye hazır... (Birdal ERDOĞMUŞ / İSTANBUL / 2003) ( Not / Çırçır, Erzurum’da bir semtin adıdır..) |
zordur serbest şiir okurken içine dalmak ve dalınca da çıkabilmek ben okurken didikliyorum iyice içine düşmek adına ...
sevdim bu anlatımı da konuyu da ...
Teşekkürler saygımla.