YALNIZLIĞIN AYAZINDA ÜŞÜYEN HAYATLARIN SİCİLİ BOZUK DÜŞLERİ:
/"Dilini bilmediğin bir yerde ağlamak fenadır.
Çünkü seni senin dilinde susturacak kimse yoktur. Böyle ağlayınca da kendisininkinden başka bir dille susturulamaz insan."/ I Cehennemin kapısında öderiz elbet suçlu şiirlerin hesabını.. içimizin sokaklarında tanrı işitmez pejmürde düşlerin iniltilerini akşamın namlusunda, yalnızlığın kıyısına vurur cesetlerimiz... II Hayatın kabzasında böyle ne çok yara eksik aşklarda yalnızlıklarda üşüyor oysa yoksulluğun felçli belleğinde kitaplarda ısıtmayacak çocukların ellerini, ısıtmayacak!.. herkes biraz failidir çünkü içindeki ölü çocuğun... Artık çocuklar da gülümseyerek kuşlara bakmayacak eylül yağmurlarında sevgililer ıslanmayacak ve hatırlanmayacak hiçbir çocukluk, hiçbir anı da/ çocuklara anı yerine onarılmaz yaralar kalacak.. III Bir zamanlar dinamitlenmiş sözcüklerde kumpasa düştü yolum.. acıya mecbur kılındığım aşkın üvey oğluyum... aşk ki değer kaybetti dolara endekslendiğinden bu yana... Beni yalnızlığa ihbar eden kadınlar, epilasyon yaparlar uzayan yalnızlıklarına. ve kasıklarına bir şehvet daha monte edip, sarılırlırlar porno-grafik hayallerine. kırık aynalarda gecikmiş bir makyajla ikinci bir yüz tazelenir. aşklar linç edilir, masumiyet yanar ve buz tutar heyecanlar! Hayatın taciz ettiği burjuvalar ve uyuşturucu madde bağımlıları pahalı sürüklenişlerde. Saldırıda bulunulmadıkça kimse özgürlüğüne düşkün değildir; yalnızlığa hüküm giymeden kimse süpürmez kalabalığını... IV Her şeyi öğüten hayatın en acımasız tuzaklarına çıkar yolum Dicle kurur belki; ama aşkın göz yaşları asla kurumayacak.. /Aşkın açtığı yarayı yine bir aşk sarabilir.../ arkamızdan vurulduğumuz aşklarda, sırtımıza kaç el ateş edildiğini hatırlamıyorum ama aşk en kestirme yoldur ölüme.. Feodal sürüklenişlerde umulmadık bir ruj lekesiyim... yüreğim kirlenmeden sessizce geçebilsem vahşetin çığlığından her gün biraz daha çoğaldığım buruk ve ağlayıcı şiirlerde yine eksilteceğim kendimi, kendini törpüleyen aşklarda. V Sonra kendime tutunarak ’bir bahşiş gibi’ bırakılıp, geride kalanın paylaşılmaz, korkunç yaralarından geçtim... İç cebimde yasak şarkılar ve ahşap acılarım fikrime egemen hislerim ve yüreğimde üşütmüş özlemlerle, çocukluğumdan geçiyorum... Kendi karanlığının nedenini başkalarında arayanlardan ve apartman girişi yalnızlıklardan!.. İşporta hayatlardan, kapanmayan yaralardan, sürgün umutlardan, dualarla günah çıkaran orospulardan ve imha edilmez marjinal yalnızlıklardan... sanal sevgilerde, uzak kirlenmelerin mağlup sevinçlerinden, ’tenlerinde lekelerle’ ibadet eden homoseksüellerden ve sosyolojik yaralarda ödünç şiirlere iltica eden kısır şairlerden geçtim... Usul usul kendime tutunarak; haydutların gasp ettiği gizli hüzünlerde eski bir sıcaklığı soğutarak avuçlarımda sevinçleri haczedilmiş yoksulların mülteci düşlerinden üşüyerek geçtim.! (Birdal ERDOĞMUŞ/İKİBİNON) |