........Yürü anca gidersinasaleti sağdık yıldızlardan eteğimize aç olan vakitlerde soframıza katık olsun emek diktik kundağına sevginin mavi patiskadan nazar boncuğu takıp beşiğine kuşdili ile besledik eksilen yanlarımızı çekilmez bir insan olduk çoğu zaman saçlarından idam ettik sükûtun asaletini karanlık girdaba düştü kimi zaman dizlerimiz yine de güneşe tutsak kaldı avuç içlerimiz dağınık topuzlarımızdan döküldü ayrılık acısı kimi zaman pacamıza sıçradı yalnızlık sancısı ve çoban çeşmesinde yıkadık masumiyet kirimizi kök salmadan toprağa tohum tanesi zemheride yaktık fenerin ateşini kış güneşinde ısıttığımız duvar dibine sürdük izimizi -söyle matruşka! kaç bedene bölündü hayat? mutluluk rahmetinde ıslanırken bedenimiz şemsiyesi kırk rüzgârında savrulduk ötelerin sarı sepya bakışları vardı gecenin kirpiklerinde altın dişleri ışıldardı uzaklarda bilinmeyen bir yerin yeni doğan şafağın gamzesine tüneyen ebabil kuşu üşüdüm, kanatlarında bana da yer var mı? dimağında aşk tadı bulaşmış seyrüseferinde bir zaman sırtında heybesi azığı hep yasak/ içi kükremiş kir ve pasak illegal dağları sırtında taşıyıp çıkınca rampanın düzüne asalet ütopyasının çukur ovasında kışlayacak aşk söz, tenekeye bağlanmış kuyruk sokumundan ardın sıra yürü anca gidersin… Ümmü AŞCI (ÜMA) |