DÜŞ GEZGİNİ NOTLARIBulutlar avuçlarımıza değdiğinde Cam bir balık geçecek gözlerimizden kırk yapraklı yağmura tutulmuş karanfiller işgaline karıncaların fısıltıyla ayaklanan sessizliğinde ipi çekilmiş bir şiirle sökülecek dişlerimiz cinayet mahalline gidilecek sessizce sonra ağlanacak cebimizde iki lal boncuğu çizilen krokinin ortasına üç kırmızı gül konacak ayrı gecelere bölüneceğiz sonra ayrı ülkelerde aynı düşün yarasında bir ölü kalkacak yatağında elini tutacak ellerin bir adamın külüne rüzgarına bulut üç kuş konacak siyah gözlü kadavrama ben bozdum gecenin ve yağmurun kafiyesini düşük yaptı ay kraterlerinden med öldü Lagos cehennemden kopyalanmış zaman çürüğü silgisi kaleminden öce biten tanrıların gazabı ya da alnımın sonsuz labirentinde Da vinci’ muamması insan kemiklerinden cennet yaparken sahabelerine acaba, çocuk başına kaç martı düşecek ölüme... gözlerimizden bir bulut geçecek sen doğuracaksın ilikleyeceğim neşteri kaburgalarıma, sezaryenle yırtılacak göğün rahmi çatısında yalnızlık sarkan bir sokağın gece bekçisiyken sözsüz düzeneklerin uzun çizgilerine yazacağım notlarımı devrik biten cümlelere susan yüklemlerin suçlusu bir cesedi uzaktan seyretmek gibi gözlerimin içe çöktüğü kozalakların içindeki orman hayallerim kırılan heykellerin her hatırlayışta eskitirken yüzümü, yine de bekleyip susarak dinleyeceğin bir sonen olsun diye us evinin zaman yok, mekan yok, bir hiçliği kırık bir tarakla- seni tarayacağım, Pisagor çok ağlayacak buna.... Kendime şehirler aramaktı kuşanılmış bir yalnızlıkla hangi yağmur göç faslında kuşların arkaik zamanına hep bir lahza diyorum helezonlar geçerken bir yaranın gözeneklerinden hangi yüze baksam cüzamlı çizgiler tavan arası sakladığım her hangi bir elin dokunmasına itirazım oyulan kalbime çürüyen bir ulumayım her renge uğultu her sese firak aksak bir ritimle suya yazılmış tüm şiirlerim güz mevsiminde CC_ |