ufuk en olgun saatteyken, kıpkızıl titredik vatana fark etmedi çok kimse zaten olmayacakmış yarın! gözlerimiz çıra gibi tutuştu; ağ alınla aşkla ama; ne çâre hissetmedi zafere aç soğuk adamlar
hasretimiz, birdenbire vakitler arasından ayaz yiyip, kanatlanıp, yükselirken arşâ her nidâ uykularımızı bölüp çıktı -barışa dolunay selâm verip bulutlara üzgün artık muzdarip, kırık kalpler üzre ağacak
ve ölüm; nabzımıza vurduğunda sustu çağrımız bin yıl kadar hafif yek pare süründük meçhûle öfkesi kırıldı ruhun hışımla aheste ses duyulan karanfiller tomurcuklandı dağlarda her vakit kanat kanat cennete düştü her katremiz
velhasıl; annelerin bağladığı yemeniyi sıyırıp ay’la, yaşamaya dair güneşe savurduk; o ses’e ve-l asr’a en güzel, çok özel ibareli, davamız uçtu savunmamızı bıraktık can ağ(a)larına; biz takıldık yani şöyleki; göğe canımız, gövdemizden kan yürüdü muradımız arınmak değil soyutlanmıştık ufuklara zulme boyun eğmeyen biz doğulu kimseler.
sonra; yaz günü merhamet çekildi yeryüzünden sular çekildi çözüldü müşrik yüreği divâna kadar cerağı sökülüp atıldı özbenliğinden bir şafak göğsüdağlı annelere eridi toprak ve zaman: Kefene sarıldı umut: Mahzun her amin
oruç gecelerinde hayıflandı gecikmişti sonbahar tandır önünde ağıt yakıp kara bahtlı ana dili lâl mafsallarına gömecek yitik oğul sevdasını rüyasında okşanırken en makbul kelebek
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
One Minute! şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
One Minute! şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
ufuk en olgun saatteyken, kıpkızıl titredik vatana fark etmedi çok kimse zaten olmayacakmış yarın! gözlerimiz çıra gibi tutuştu; ağ alınla aşkla ama; ne çâre hissetmedi zafere aç soğuk adamlar
hasretimiz, birdenbire vakitler arasından ayaz yiyip, kanatlanıp, yükselirken arşâ her nidâ uykularımızı bölüp çıktı -barışa dolunay selâm verip bulutlara üzgün artık muzdarip, kırık kalpler üzre ağacak
ve ölüm; nabzımıza vurduğunda sustu çağrımız bin yıl kadar hafif yek pare süründük meçhûle öfkesi kırıldı ruhun hışımla aheste ses duyulan karanfiller tomurcuklandı dağlarda her vakit kanat kanat cennete düştü her katremiz
velhasıl; annelerin bağladığı yemeniyi sıyırıp ay’la, yaşamaya dair güneşe savurduk; o ses’e ve-l asr’a en güzel, çok özel ibareli, davamız uçtu savunmamızı bıraktık can ağ(a)larına; biz takıldık yani şöyleki; göğe canımız, gövdemizden kan yürüdü muradımız arınmak değil soyutlanmıştık ufuklara zulme boyun eğmeyen biz doğulu kimseler.
sonra; yaz günü merhamet çekildi yeryüzünden sular çekildi çözüldü müşrik yüreği divâna kadar cerağı sökülüp atıldı özbenliğinden bir şafak göğsüdağlı annelere eridi toprak ve zaman: Kefene sarıldı umut: Mahzun her amin
oruç gecelerinde hayıflandı gecikmişti sonbahar tandır önünde ağıt yakıp kara bahtlı ana dili lâl mafsallarına gömecek yitik oğul sevdasını rüyasında okşanırken en makbul kelebek
ne zaman biter bilmem ama görmek istiyorum ölmeden
sevgimlesin can
lamour