Bendeki Memleketim/Yalansa bile hoşlanır tanrı Yeter ki gayri ciddi olmasın aşk/ Kelimeler nüfuz ettikçe beynime Sersemleşiyorum Affedin Keman sesi duyuyorum Can Yücel in serap kadehinden Efeleniyor egenin yosunlarına basan, delikanlı dalgaları Nihayetinde inkar olan şehit uğurlaması Duyuluyor az içeri girince Toroslardan Musa Eroğlu. Gidiyor dört bir köşe, sessiz sedasız, Mevlana ya Gönlü akarsu olan, deniz. Kaptanı deryanın istikametinde, Başlıyor, ters akmaya. -Çıkış önemliydi, bahara!! sesleniyor Az yukarda etrafı gözetleyen Hacı Bektaş-i Veli Yüzü bana bakıyor, meşalesi güneşin doğuşunda. Doğduk ta ölecez diyor, Dicle. Mevcudiyetimizin temellerini unutmayacağız diyor Fırat Sarp kayaları aşıp giden Mahsun-i Şerif Birde laz Tütün sarıp çay türküleri söylüyorlar Bir gün öleceğini bilmek İntihara sebep mi Birbirini öldürmek neden günah değil ki? Avuçlarımda akan feribot Tatvan a sürüklüyor balıklarımı Beyaz beyaz martılar kanatlanıyor omuzlarımdan yukarı İstanbul un mavi gözlerine doğru Ve, Nazım Hikmet taşınıyor. Bir sokak öteye koyup taburesini, -Daha, okkalı olsun, diyor Bir kardeş Trakya da okuyor güzelin iyisini Abisi Iğdır ın Azeri lehçesinde, gülümsüyor yeni öğrencilerine Mevsim gece, gökyüzü pürüzsüz Hangi yıldız kayarsa, Aynı annenin göğsüne. Sivas a gidiyorum Saklı kentimden Aşık Veysel bana sarılıyor Balık lı gölün Hz. Ademi olmak bu demek belki de Açılıyor, görmeyen gözlerim Mersin ibadet-i hakikat, (çocuğun sözü gibi) Sorgusuz olanı; kızın kaleye mi? Cennetine mi? Yoksa cehenneme mi.. Sabrın umuda ilmek ilmek atıldığı kelebek rüyasının yuvası. Aşkın bekleme noktası. Ta ki! Virgüle kadar, Pozantının buz gibi dağlarına atılmış Kısacacıkta olsa, özgürlüğün vücut sıcaklığında, şimdi iyi gelir bir mola. Sonra Kayseri üzerinden Amasya İlim. Bilmek, Anlamak, gerekir. Tevafuk diyor, şükrediyorum… Masumiyetin anahtarı, Artvin e ulaşır tiren Sonra Zülfü Livaneli bakışlarıyla, yollanır. Varılır, Dersimde bir göz altından sonra tekrar Çukur ovaya. Diyebildiğini bile demek, suçtur çünkü gece yarılarında. Sonra başa döneriz. Sonra başa. Eksilmeyiz Sonra her yeri Gezmiş gibi, Gemerek ten tekrar başa. Gelmiştir parmaklarımın ucuna Sonra aklıma; ’’Bir kavgam bile yok benim onlarla Dolu tas er kişiye gerek, Yaramaz aşk şerbeti er olmayana’’ Ömer Hayam, fısıldar Dar geliyor ebediyete bir demet papatya. Sığamıyor hiçbir -ideopatya- şu satırlara. Eğer Süleyman Peygamber olmasa. Ve Mezepotamya, Ve Anadolu, Ne avrupa nede asya. Dengeleyemiyor olurdu, ruhumu. Ceylanpınar Çarşamba ovasından çağlıyor Afyon sırtlarında susamış taylar oraya doğru koşmakta Akın akın akan kanla, damarlar boşalıyor Bir devrimin öncesi bir de, sonrası, gibi. -Biri de, İbrahim için tahtalar toplanmakta. Soruyor…? bir meridyen ötekine Gözü Patnos ta Nemrut sulayınca bahçeyi Al yeşile dönse bile, sırıtmıyor. Bir elim Bursa da adabı hürriyet Ayağım teki İzmir de, makam-ı cumhuriyet Bir elim zaten dolu, Van gölü ile Ayağımın diğeri doğduğum yerde Kalbimin üstünde bir, kabir Ve pamuk sevgisiyle, Denizli |