Ol..!Kesişince anahtar deliğiyle Ucu bucağı uzayınca göz Genişleyen ufuklarda rastlaşır akşam kızılla Kenetlenmiş dişler titreyek yapıştırır dudakları. Açılır sözcükleri işittikçe Serçe ağızlarında anahtarlıklar Halkadan bilezikler iç içe geçmiş tel iplerde/ örülmüş boncuklar Sol anahtarı müziği boşaltan Dağılıyorlar geniş bellerde saçak saçak Gümüşten üzümler uzuyor/ bebek ellerinde çıngırak çalıyor. Gömerken çömleğini kapağıyla birlikte cimri Hamur kadar sıcak toprak/ pişiriyor anahtarı Semanın yumuşak saçlarına sıçrayan Yumuk balık yüzgeçleri açıyor denizi Açılıyor ardından köpürerek gemiler… Koç başlarda hatırası miras anahtarların Surlar boyunca sokak çocuklarından sakladığımız. Haramilerin “açıl susam açıl!” dediğinde açılan kapılar/ Masalların. Tuşlarla tanışmış dönüyor kilitler Ellerinden tanıyor insanı, kediyi tanıyamasa da patisinden. Kapının iki dişi arası yutuyor kilidi “hoş geldiniz!” diyen ses sıçratsa da hırsız memnun halinden Pencereler çakılıyor altın çivilerle, Baca delikleri küçülüyor/ sığılmaz Kapıları duvara döndürüyor “Ayetel Kürsi” Mazlum birinin kalbinde yanıyor anahtar. Gaybi kelepçeleri boyunlarında Yürüyenler var kilitlerine doğru. Gecede karanlığı açan düşünmek Korkuları açan anahtardır düşünmek, endişeleri… Demirden kimlikleri var anahtarların Yoruluyorlar unutulmaktan, bazen hoşlarına bile gidiyor bu Açık pencereden içeriye sokuluyor çocuk Ödül büyük! Kahraman yapacaklar onu… Gökdelenleştikçe binalar yetişemiyor çocuk/ boyu kısa. Çilingirler eskitiyor anahtarları. Saksı ağızlarda çalkalanıyor, saklanıyorlar Paspasların kabarıyor omuzları. Parmaklıklara dayanmış mahkûm bakışlarında Bir kasırgadır ürperten/ değerleri yelliyor rüzgâr Kilidi kurcalanmış evlerde Örümcek ağını yırtıyor anahtarlar. Kabirlerinde anahtar arıyor ölüler Dokuz kapıya harç olsa da bedenleri Okunan Yasinleri toplayabilmek maksat Bozuk parasını düşürmüş çocuk/ iki çelik arasındaki eşiğe Ne tel tokası yetişiyor ne de annesinin örgü şişi Sakızsız kalınca anlıyor Kübra, oyun oynanmaz kapılarla. Uzayan halkalarla gazoz kapakları Üzerinde ne kadar çok anahtar var Hepsini kilidin diline uzattı çocuk birer birer Akşam yalama olduğunu işitti kapının “Yalama kapı..! Kapı yalama..!”/ şaşırdı. Bu zamana kadar hiç kapı tatmadığı geldi aklına Sinan’ın Babasına sordu hemen:”elma şekeri gibi güzel mi tadı? Patlayan şekerler gibi eğlenceli mi yoksa? Anahtarlar. Bana şeker vermemek için mi açmadılar kapıyı?” Bir anahtar oluşmak için Sahibinin gözünden kaçırıyor uykuyu. Mushaf ellerde. Parmaklarla açılıyor Gördükçe yazıları, göz Çevirdikçe diliyle, dudak İşittikçe kendini, kulaklar açıyor ayetleri/ karşılayınca göğüsler. Selamlıyor arş arzı, arz arşı/ düğmelerini ilikliyorlar. Onların anahtarı tek bir kelime Dökülüyor ilahi cümleden; buyuruyor Tanrı: “Ol!” Halime KILIÇ |