Cepteki İSimİsmini, belki lazım olur diye cebimde saklıyorum Küçüldükçe kayboluyor gözlerin Kestaneler yanmış patatesler közlenmiş Küllerin içinde ateş gözlerin Pişiriyor, seninle dolu ağzına kadar... Güğümü seninle dolduruyor, kaynatıyorum Buhar olup da gidersin diye Ama sen, odunsuz çoğalıyorsun Evler kış için süsleniyor Yıldızlarda alevler kovuluyor Fenerler bir bir parlıyor Göğsümde sirenlerin o korkunç büyümesi Zamanın çatması nefesime: Ya hep geçiyormuşum onu Ya da sadece duruyormuşum Nefret, bazen uyduruk bir dümendir İnsan başını yaslayacak bir yumuşaklık bulsa O anda yorulur, Rezil bir yalnızlıkla baş başa olmaktan Bazen tutsak olduğu ölü yatağından sıçradığı Parmaklarını doğrayan soğan kesme arzusu değil! Karanlığa inatları solmuştur artık Nereye gitse bazen Gölgesine sinmiş birinin hain sesi Kirlenmemiş bir buket sevgiyi [Toplasam ellerine Mevsimler, gözlerimde un ufak edilmiş [Kirli mevsimler Belki karanlık aşığı masal böceğisin Gergin içlenişin bu vakitlerde, hem de ne gergin Yanıyor gözlerin, bu şimşekler Nedense senin gözlerini bulup tutuşturuyor Kimi zaman, bir alışveriş merkezinde yürüyorsun Etrafın dolu, arkadaşların yanaşmaların Hâlâ yalnızlıktan korkuyorsun Gurur sandığın bir okşayış tüylerini [Tüylerin telaşta Belki görmüyorsun, üzgünsün, tasadasın Ağır bir yangın karanlığı söndürüyor Hangi ara kapını çalmayı hayâl etsem Çelik zırhlı asayişinde gururum düşer Zor değil, sadece ismimizi çağırmadan Çoğalır kumlar gibi çoğalır tuzlar gibi Açılır unuttuğumuz tüm yaralar, büyür Taze saplanmış tırmıkları düşüncelerin Taşlar gibi ufalandıkça çoğalacak İplikler gibi uzayacak ismin cebimde Takip etsen şehrimi bulacaksın Evimde küllerimi, küllerimin başucunda ’Bir daha yakamazsın, küldür!’ levhasını Asacaklar dokuz tahtanın boynuna Sadece cebimi bulacaksın sönmüş küllerin dibinde [ Dinlenen, İçinden ismin çıkacak, ağlayacak asi gözlerin 03 Kasım 2010 Çarşamba Halime Erva Kılıç |