ANEKDOT
Güzelim bulutların, egzoz kokuları
Karışıyor, kirlenmiş yolun soluklarına Ve Bu kentin çimenini giymiş Körpe ruhlu bir fidan Gelip geçenlerin ayaklarının altında Ölümcül bir güç Nasılda çarpışıyor, duman ve sis Toprağın tohumunda çiftleşen Yeni günüm Bir gazoz kapağından yükseliyor Bu gürültünün kalabalığı Sanki düş savar Tüm kabukluları yaratan Tanrım Bir peygamberdevesi gibi – Beni kendinden başka sana tutsak kılıyor Uyuyor musun? Fısıltımın olgunluğunda Ufkun yatağından taşarken Kızıl saçların Dalga dalga uğultularını yayıyor Küreklerini çeken bir sandal Ve bir tutkuya teslim edilmiş gibi Kutsal martılar, deniz cümbüşünde Eğleniyorlar Bir tas süte kapı kapı dolanıyor O sevdiğin, mahallenin yaramaz kedisi Gözüne güneşin kırmızı çizmelerini çekmiş Yitik alfabesiyle hırlıyor, eteğinin dibine İlişip Görünmezliklere nasıl doğuyorsa Tanrım Öyle doğuyor Benim tükenmezliğim Şarap bağlarından azık, sevdiğime Gülümseyişimden başka bir şey değil Sayfalar dolusu rayların üstünde giden Tren dolusu sözcükler Yeditepe’yi hırpalayan rüzgârın sesinde Sırtımda iki iskemle anekdot Bir cephe bulaşık, av eşikte Eski döşemeden, gece ışınlanmış iniyor Bazılarımız koklayarak yaşıyor, iki katlı Çıplaklığını içine kapatmış Aynı yağmurun, farklı damlaları Çekiç gibi çarpıyor damlara Hiç ses yok Bir tek dolunayın kükremesi gökyüzü boşluğunda O da belirsiz, ışığı incinmiş kadın gibi Yetim doğuyor İki kutup arası Biçim almadan duran bir cinin Yoz tutmuş buzu, asılı bardağımda Buralarda Kuğuların yaralandığı ‘içi hançerlenmiş’ göller Bir boyama kitabına konmuş Kanatlı gölgelerin ölümünü, kanatmadan boyuyor Oğlum Topluyorum denizin dibine çökmüş yıldızları Ona Secde etmiş gün – Geçmiş zamana ! ! Cevat TOYDEMİR |