0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1172
Okunma
Güzelim bulutların, egzoz kokuları
Karışıyor, kirlenmiş yolun soluklarına
Ve
Bu kentin çimenini giymiş
Körpe ruhlu bir fidan
Gelip geçenlerin ayaklarının altında
Ölümcül bir güç
Nasılda çarpışıyor, duman ve sis
Toprağın tohumunda çiftleşen
Yeni günüm
Bir gazoz kapağından yükseliyor
Bu gürültünün kalabalığı
Sanki düş savar
Tüm kabukluları yaratan Tanrım
Bir peygamberdevesi gibi –
Beni kendinden başka sana tutsak kılıyor
Uyuyor musun?
Fısıltımın olgunluğunda
Ufkun yatağından taşarken
Kızıl saçların
Dalga dalga uğultularını yayıyor
Küreklerini çeken bir sandal
Ve bir tutkuya teslim edilmiş gibi
Kutsal martılar, deniz cümbüşünde
Eğleniyorlar
Bir tas süte kapı kapı dolanıyor
O sevdiğin, mahallenin yaramaz kedisi
Gözüne güneşin kırmızı çizmelerini çekmiş
Yitik alfabesiyle hırlıyor, eteğinin dibine
İlişip
Görünmezliklere nasıl doğuyorsa Tanrım
Öyle doğuyor
Benim tükenmezliğim
Şarap bağlarından azık, sevdiğime
Gülümseyişimden başka bir şey değil
Sayfalar dolusu rayların üstünde giden
Tren dolusu sözcükler
Yeditepe’yi hırpalayan rüzgârın sesinde
Sırtımda iki iskemle anekdot
Bir cephe bulaşık, av eşikte
Eski döşemeden, gece ışınlanmış iniyor
Bazılarımız koklayarak yaşıyor, iki katlı
Çıplaklığını içine kapatmış
Aynı yağmurun, farklı damlaları
Çekiç gibi çarpıyor damlara
Hiç ses yok
Bir tek dolunayın kükremesi gökyüzü boşluğunda
O da belirsiz, ışığı incinmiş kadın gibi
Yetim doğuyor
İki kutup arası
Biçim almadan duran bir cinin
Yoz tutmuş buzu, asılı bardağımda
Buralarda
Kuğuların yaralandığı ‘içi hançerlenmiş’ göller
Bir boyama kitabına konmuş
Kanatlı gölgelerin ölümünü, kanatmadan boyuyor
Oğlum
Topluyorum denizin dibine çökmüş yıldızları
Ona
Secde etmiş gün –
Geçmiş zamana
! !
Cevat TOYDEMİR
5.0
100% (1)