TUT ELLERİMDEN HIZIR
Tut ellerimden Hızır...
Gidelim haydi illerine İbrahimin. Uzanıp alacağım Azerin omuzundan, Uzun saplı baltasını. En günahkar putlarından başlayacağım, Yeryüzünün... Kıracağım kırmasına da Hızır. Toprak değil,taştan değil... Zamandan mekandan öte... Suskun değil... Evde,okulda,yolda,durakta... Bir an içimde... Kanımda... Bir an çok uzakta... Dumansız ateşten gibi sanki, Görünür değil... Ayinlerine katılmaya korkuyorum. Binlerce...Milyonlarca... Kadın,erkek,çocuk... Mekansız mabetlerinde, Secdeye varmaya hazır... Adak sunaklarında kan, Hiç eksik değil... İbrahimi yakmayan ateş, Seni de yakmaz... Tut ellerimden Hızır, Anamdan öğrendiğim,ölümüne sevdanın, Hasat mevsimi yakın... Tut ellerimden Hızır. Kız doğuran kavmin babası Musanın, Ellerinden tuttuğun gibi tut. Hikmetinden sual sormayacağıma dair, Söz veriyorum sana Hızır. Biliyorsun... Anamdan öğrendiğim,ölümüne sevdanın, Hasat vakti yakın... Ey! Musanın kavmi... Zekeriyyanın kanı, Yahyanın kesik başı için mi, Kan aktı Nil... Yedi gün yedi gece üzerine.. Mısırın... Kan kaynıyor şimdi topraklarında, Filistinin... Yetmedi mi... Göklerden gelen armağan, Bıldırcın kuşları da... Kattınız sofralarınıza, Körpe bedenlerini, Çocukların... Samirinin uğursuz uğultusu, Yahudanın savaş çığlığı şimdi. Ey! Ben-i İsrailin oğulları... Atın ortaya bütün sihirli silahlarınızı, Korkutmalarınızı, Tehditlerinizi..de Çağırın bilginlerinizi... Ve getirin meydana Ölüm üstüne... Kan üstüne... Tüm bildiklerinizi... Tut ellerimden Hızır... Unutma sakın... Kardeşin Musanın, Asasını al da gel.. Biliyorsun... Anamdan öğrendiğim,ölümüne sevdanın, Hasat mevsimi yakın. Tut ellerimden Hızır… Kim bilebilirdi ki … Bakire Meryem’in yüklendiği, Merhamet kılıcının, Yerle bir edeceğini, Roma’nın mermer sütunlarını… Ve kim bilebilir benim hangi bir kutlu vakti yüklendiği mi… Yeter ki sen, Tut ellerimden Hızır… Anamdan öğrendiğim,ölümüne sevdanın, Hasat vakti yakın… Ölüm değil miydi şölenlerinin eğlencesi… Parçalanan bedenleri mazlumların… Var mıydı kılıcının üstünde bir başka kudret… Bir tek şey yoktu Roma’nın içinde… Hiç beklemediği bir şey… Merhamet….. Hangi ölümlere dokundu da İsa… Hayat vermedi yeniden… Hangi çaresiz Krallar ve Köleler, Şifa bulmadı ki elinden… Karanlıkta söyleyemediklerini, Üç yüz yıl sonra, Gün ışığında görmedi mi, Görmek isteyen gözler… Çağdaş roma… Ağlayan Kudüs… Yahuda nın kollarında… Bitecek gibi değil bunca ihanetler… İşte orda duruyor orta yerde … Sreprenika… Ve hüzün köprüsü Mostar… Toprak taze kan kokuyor hala... Kölelerin üzerine yapılan pazarlık… Birinci ve ikinci savaş… Nagazaki…Hiroşima… Elli milyon can yok artık.. Bir o kadar da kayıp insan… Bağdat ta kan durmuyor bir türlü… Bilmem bu kaçıncı talan… Bir kez daha kan ve gözyaşı akıyor… Dicle ve Fırat tan… Tut ellerimden Hızır.. İsa dan bana miras kaldı, Merhamet… Ölümsüzlük suyundan bir yudumda bana versen yeter… Bin defa ölsem de beni diriltecektir yeniden… Doldu geçiyor zaman… Daha fazla uzatma mühleti sakın… Yeter ki sen, Tut ellerimden Hızır… Anamdan öğrendiğim,ölümüne sevdanın, Hasat mevsimi yakın… Tut ellerimden Hızır… İbrahim dedim se sen… Musa dedim se sensin… İsa’dan aldım haberini… Sen, bütün zamanlar için, Gelensin… Bilinsen de bilinmesen de… Aranan sensin,beklenen sen… Sen, seni öldürmeye geleni, Sen de diriltensin… Anam, babam sana feda olsun yar. Dedim se sen… Ali değilim se de… Sana can veriyorum. Dedim se sensin… Sen benim elimden alınmak istenen gündüzüm, Güneşim… Sen benim ölümüne sevdamsın… Güvercin kanatlarında saklı… Hıra’nın kucağındasın… Örümcek ağında gizlenen… Süreka’nın Atının gözlerindeki ihanet kadar, Yakınımdasın… Ne çiçekler derledim baharlarda senin için… Ne meyveler devşirdim,kaç temmuz sıcağında… Nice yorulduğum yüzümdeki çizgilerden belli… Saçlarımda ki aklardan… Sonbaharımdayım… Bıçak sırtındayım… Uçurumun kenarındayım… Emeklerim… Alın terim… Yaz güllerim… Bu sefer de boşa çıkmasın … Tut ellerimden Hızır… Anamdan öğrendiğim,ölümüne sevdanın, Hasat vakti yakın…. Sen olmasaydın, Sen olmasaydın eğer… Dökülen ilk kan, Habil’in kanı, Adl üzre kalacaktı, her dem… Nietzsche’nin üstün insanı Nemrut, Baş kitabımız olarak, Baş ucumuzda duracaktı… Sen olamasaydın, Sen olmasaydın eğer… Şafak vakti geleni, Göklerin dilini, Ve yeniden göklere gideni, Pirlerin pirini, İlk kalemi, Hermes olarak bilecektik, Az kalsın Esvet’in oğlu İdrisi, Greklere teslim edecektik… Sen olmasaydın, Sen olmasaydın eğer… Nuh’un gemiye aldıklarını, Önce biz, kendi sularımızda boğacaktık… Sana Baba diyecektik belki ama, Oğullarının yanında kalacaktık… Sen olmasaydın, Sen olmasaydın eğer… Bütün bir yeryüzü Medyen… Bütün halklar Eyke… Lut’un hazdan yok olan kavmini… Küresel illet gibi… Dabbetü’l arz gibi… Üstümüzde bulacaktık… Şuayb’ın namazını bile belki, Eksilterek kılacaktık… Sen olmasaydın, Sen olmasaydın eğer… Seni ve senden öncekileri, Arasak da bulamayacaktık… Yitik sevdalarımızı unutacak, Bir daha çağrılmamak üzre, Kaybolacaktık… Tut ellerimden Hızır… Rahman ve Rahim olan, Allah’ın adıyla tut… Yüz yirmi dört bin haberciden, Süzülüp gelen… Bengisu ırmaklarından geçen… Yedi kat göklerden, Senin bile varamadığın yerlere, İzin verilen… Alemler için müjdelenen… Göğsü yarılan… Kalbi açılan… Arınan… Arındıran… Korunan.. Gözetilen… Gözeten… Muhammed’in elinden… Tuttuğun gibi tut… Rahmetini esirgeme üzerimizden... Tut ellerimden Hızır… Rahman ve Rahim olan, Allah’ın adıyla tut... Gün, ikindi sularında… Güneş,zevale ermesin sakın… Anamdan öğrendiğim,Ölümüne sevdanın, Hasat mevsimi yakın… Mehmet DALKANAT |
KUTLUYOR,SAYGI VE SEVGİLERİMİ YOLLUYORUM.