öyküden şiire, şiirle kitaba
Sahildeyim.
Yürüyorum, elimde çakıl taşı. Sıkıyorum acımasızca suçsuz günahsız çakıl taşını, sesi soluğu çıkmadan, aman dilemeden. Sıkılıyorum. Gökyüzü öyle umarsızca bakıyor bana, elimde çakıl taşı. Ağlıyorum, denizler ağlıyor benim için. Susuyorlar aniden, ne olduğunu anlamadan içimdeki kan gölünü görüp biraz korkarca. Dalgalarını beyaz köpüklerine sarıp diplere göndererek usulca beni izliyorlar bir çocuk saflığında. Dokunsalar sıkıntım daha da demlenecek. Hep böyle kalacak diye susuyorlar; hoyrat, korkusuz, delice çıldırmışlık bir yaşamdan. Deniz mavisi sevgi gözlerimden, yürek acısı gözyaşlarım damlıyor kendi yolunu bularak aşağıya. Sahildeyim. Yürümüyorum, gözleri yuvasından fırlamış çakıl taşı. Bırakıyorum avuçlarımdan suçsuz günahsız çakıl taşını özgürlüğüne, zavallı çakıl taşını. Dudaklarımdan eksik etmediğim sigara ve tebessümle usulca oturuyorum, bembeyaz bir karanlığın içinde yürekleri ışıtan sesimle ve sessiz dünyamda sesleri arıyorum. Sahildeyim, oturmuşum maviyle yeşilin kucak kucağa olduğu sessiz dünyamdaki seslerle konuşarak. Yüreğim ısınıyor yavaş yavaş, lavanta kokusu ile bezenmiş yaprakları duyumsayarak. Yüreğimin sıkıntısı demir alıyor, kararmış yüreğimi aydınlatarak. Sessiz dünyamın sesleri beni yüreklendiriyor. Okuyorum çıldırmışçasına lavanta kokulu yaprakları. Yüreğim serinliyor, içim açılıyor lavanta kokularıyla. Kâh Aşiyan’a çekiliyorum, kâh Bursa Mahpusanesine giriyorum. Sessiz dünyamın sesleri beni yüreklendiriyor. Lavanta kokulu yapraklar beni tutsak alıyor, özgürlük verirken. Hâlâ sahildeyim, oturduğum yerdeyim. Yok, artık elimde ezilmekten can çekişen çakıl taşı. Dalgalarını beyaz köpüklerine sarıp diplere gönderen denize bakarak düşlüyorum. Tomurcukları henüz patlamış akasyaların her tarafa özgürlük beyazlığını dağıtacağı günü düşlüyorum. Düşlüyorum; herkesin elindeki lavanta kokulu yaprakları. Düşlüyorum; özgürlüğümüzü, aydınlanma çağımızı. Gerçekleşecek bunlar ne kadar lavanta kokulu okunursa, biliyorum umut dolu yüreğimle. Artık sahilde oturmak istemiyorum; oturduğum yerden olanca hızımla kalkıyorum, düşlerimin düş olmaktan çıkması için, elimde aman dilemekten korkan çakıl taşı olmadan. Sessiz dünyamın sesleri beni yüreklendiriyor. Damarlarımdaki kelebek özgürlüğündeki kanın heyecanı ile açıyorum kütüphanemi, yaşam dolu, düşlerimin filizleri için. Cemil Ersöz günaydın diyor, Nurullah Ataç hoş geldiniz diyor, Yaşar Kemal hatırımı soruyor, Yakup Kadri Yaban’ı okumam için sabırsızlanıyor, Orhan Veli şiir güzelliği ile bana bakıyor Mustafa Kemal Cumhuriyeti nasıl kurduğunu anlatıyor. Sahilde değilim artık; yaşam dolu, düşlerimin filizleri için kütüphanedeyim. Yürümüyorum, elimde çakıl taşı. Sıkmıyorum acımasızca suçsuz günahsız çakıl taşını. Sıkılmıyorum. Gökyüzü öyle umarsızca bakmıyor bana, elimde çakıl taşı da yok artık. Ağlamıyorum, denizler de ağlamıyor benim için. üçok suat 28haziran2012 |
Yüreğinin sesi daim olsun dilerim