O salâ, nidâ sözleri tüterken göklere dile geliyor kelebeklerin yürek sesleri sultanım ay’a çırpınarak vuruyor: Süzülüyor ter alnımdan zemzem muskası niyetine avuçlarından içiyorum kana kana ay birazdan duyurur râvîlere; koynuna alırlar mülkümü: İhsân’a gerek yok: Gölgeye çek beni.
Çöl bekliyor bir devenin sırtında; dirilecektim az kalsın ay ikiye bölündüğü gecenin önünü ağıtımla aralıyor gömleğimi ters giydirmişler, ellerim buz ya duândayım, ya beni uğurluyorsun serap’ından: Ayaklarım temmuzda hâlâ benimde var bir yokluğum gurbet için gurbete düşmekteyim o zeval vakitlerde yalnızca senin yokluğunu zarar bilip yıkılan kumdan bir kale hapsindeyim; sana dair keskin şiirler dinliyorum ayağım prangalı: NebihaMuradî’nin dilinden
demedim mi sultanım! ateş İbrahim’in ateşidir: Yaksa da bir yakmasa da! bütün adımlar sûr’a yakındır ya! Rûh bir nevi havâri İsmail’in taşına sevinçle uzanan işte bende, az kalsın dirilecek yürüyecektim!: Sevr önlerine seni beklemek üzre.
O tepelerden ay hep doğar; her dem yeni bir ay bekle beni sultanım: Bu tepe hep sana bakar: Bu yüz hep sana dönük Rûh’um hep sana kanat çırpar..
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Anka Kuşları seni uçar şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Anka Kuşları seni uçar şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Çöl bekliyor bir devenin sırtında; dirilecektim az kalsın ay ikiye bölündüğü gecenin önünü ağıtımla aralayor gömleğimi ters giydirmişler, ellerim buz ya duândayım, ya beni uğurluyorsun serap’ından: Ayaklarım temmuzda hâlâ benimde var bir yokluğum gurbet için gurbete düşmekteyim o zeval vakitlerde yalnızca senin yokluğunu zarar bilip yıkılan kumdan bir kale hapsindeyim; sana dair keskin şiirler dinliyorum ayağım prangalı: NebihaMuradî’nin dilinden
İnsanlığın içinde bulunduğu “ahvalı” düşündüm de Şanlı Peygamberimi ve 0’nun aziz kadrosunu özledim. Şu anda, hepimiz, o’na ne kadar muhtacız!
“Kara” ve “kızıl” zulüm idareleri altında inleyen, sömürülen, “sahte tanrılar” karşısında boyun eğen, “putlaştırılan” kanlı diktatörlerin hayalleri ile ürperen milyonlarca, hatta milyarlarca insanın halini düşündüm. Bütün bu zulüm idarelerini, bu “sahte tanrıları” yıkmak, asrımızda yontulan bütün putları kırmak ve insanlığı, bunların kanlı pençesinden kurtarmak gerektiğini gördüm fakat; güçsüzlüğüme esef ettim. Bütün bu işleri, muhteşem bir kadro kurarak başaran Sevgili Peygamberimi düşündüm.
Ve şimdi, nurlu Medine topraklarında “örtüler altında” yatan o şanlı kurtarıcıyı özledim.
“Mazlumları zalim” “mağdurları gaddar” ilan ederek mahkum eden mahkemeleri devletin makam ve mevkilerini “yandaşlarına” birer arpalık tarzında dağıtan politikacıları, kendi tahakkümüne ve zümrevi menfaatlerine kapı açan “yazılı bir ihtiras belgesi” olmaktan öte bir değeri bulunmayan “ilkeleri” birer anayasa ve kanun biçiminde, tertip ve hilelerle “halka kabul ettiren” ve sonra mikrofonlara çıkarak “milli iradeden” söz eden madrabazları ve bütün bunlara seyirci kalan “kuvvet ve kudret sahiplerini” gördüm...
Ve “emanetleri ehline veremezseniz kıyameti bekleyiniz”, “bir saat adalet bin rekat nafile namazdan daha üstündür” diyen ve bunu yaşatan sevgili Peygamberimi özledim.
Ezilen, kahredilen, sömürülen milyonlarca dindaşımın ve kandaşımın dertleri ile dertlendiğim için beni kınayan, suçlu ilan eden ve tarihin gelmiş ve geçmiş en kanlı diktatörlerini birer “kurtarıcı” olarak ortaya koyan, mazlumların kan ve gözyaşlarını gizleyerek zalimlere alkış tutan “basın ve yayın” organlarını ve bu durum karşısında susan “örgütleri” ve “bilim adamlarını” gördüm.
Ve “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır”., “Hak yolda akıtılan bir damla mürekkep, şehit kanından daha mübarektir” diye buyuran sevgili Peygamberimi özledim.
“Kainatın efendisini” sevmeyi, Allah’ın kitabını yüceltmeyi, tarihin kaydettiği, bütün zaman ve mekanların en büyük kurtarıcısı şanlı Peygamberi rehber edinmeyi “gericilik” sayan; ne idüğü belirsiz “küçük adamları”, propaganda ile şişirerek “sahte kahramanlar” yontan “çağdaş putperestleri” hüzünle gördüm...
Ve bütün “sahte mabutları” yıkarak, Allah’tan başka ilah olmadığını ilan eden ve insanlığın şerefimi kurtaran şanlı Peygamberimi özledim.
“Kara” ve “kızıl” filozofların pençesinde inleyen, aklını yitiren, şaşkına dönen, kapitalizmin, komünizmin, faşizmin, rasizmin, hedonizmin, nihilizmin ve anarşizm bataklığına saplanan, çıldıran, tepinen, boğuşan milyonlarca insanın yürekler acısı halini gördüm de...
“Siz -bütün insanlar- Allah’a muhtaçsınız”, ayetini tebliğ eden ve şaşkın akla, “Vahiy” ile yol gösteren şanlı Peygamberimi özledim ( alıntı) harika,maneviyatımı ziyadesi ile doyuran dize yumağı okudum,herkez farklı yorum getirebilir bu şiirde ben gerçek sevgiliyi buldum,kutluyorum kocaman yüreğinizi kaleminiz hiç susmasın değerli üstadım,,, saygılar__________
-canan- tarafından 6/14/2012 8:08:06 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kızar mı Nebiha ablan ya şiir sanatının güzelliği burada işte ses şiiri şiir sesi tamamlıyor yeni şiirler yazdırıyor ben dinlememiştim dinlemiş oldum sayende..
Birden bire hayat Birden bire hüzün..
Seslendirilmesi gereken bir şiir de bu:) Çok güzeldi Dikçe Tebrik ederim
demedim mi sultanım! ateş İbrahim’in ateşidir: Yaksa da bir yakmasa da! bütün adımlar sûr’a yakındır ya! Rûh bir nevi havâri İsmail’in taşına sevinçle uzanan işte bende, az kalsın dirilecek yürüyecektim!: Sevr önlerine seni beklemek üzre.
O tepelerden ay hep doğar; her dem yeni bir ay bekle beni sultanım: Bu tepe hep sana bakar: Bu yüz hep sana dönük.. MUHTEŞEM MUHTEŞEM VE BİRDAHA MUHTEŞEM.KUTLARIM ŞAİRİ.
bekle beni sultanım:
Bu tepe hep sana bakar:
Bu yüz hep sana dönük
Rûh’um hep sana kanat çırpar..
Çok güzeldi.
tebrık ederım.saygı ve selamlarımla Dikçe...