** suçlu y/üzüm **
arkamızdan geliyordu güneş,
gölgem ile ben idim kaçan kendimden. tökezlendim ,düştüğünde yüzüm yere gölgem ardına bakmadan uzaklaştı ve şefkatti belki de ışığın elleri… alıp yeniden koydu yüzümü yerine. böyle yorulurdu akşam vakitleri gözlerim, bakışa bakışa martılarla… biri simit servis eder, biri çayı demlerdi. güneşi çaldığında gece, öperdik ölü kuşların gagalarını, ucuz şarap şişelerinin içine koyar atardık kendimizi denize… henüz bulunabilir ve kıymeti bilinebilir bir pusulaydı kalbimiz… görülmedik, sonrası yüzyıl yüzgeçsizlik deniz dibinde… hüzündür belki beni böylesine mantıksız kılan, belki şarap olmakla üzümdür tek suçlusu bu hayatın… arkasına güneşi alıp kendinden kaçan ben, bir bilinmezin bilmişi gibi görmezden gelerek gerçekleri, üzümleştim yaşamın dinlenme fıçısında... ellerim vardı ellerim, çiçek diken,minik kedileri seven… parmaklarım dokunabilirdi yüzümden yüzüne. öyle temizdim ki ben sevgili; bedeni büyük, ruhu kısa pantolonlu bir çocuk gülüşüydü içimdeki imite edilemeyen … ele verdim şimdi notalarına değen parmaklarımı, besten şarkta, güften garpta sürgünde… ellerim gözaltında öldü, bir kez daha dokunamadan yüzüne… güneş,martılar,sen,hüzün,besten,yüzüm ve ben… haziran2012-bir/ikintiler-iLker... |