İçin
Hiçbir gecede yokum, artık bilemem
uykularını kırdığın yeri, ışığın karanlık gözlerin kül içinde, bir yasemin gömülü kalbinin arkasına, dağları çizen bir ayrılık kokusu sonra sen, yırtılan yerlerinden görünen yüzüm daha ne olsun, her gündür ah, acıyla biten Genç ölümlerin biçtiği gizem, çocukluğundan beri biriktirdiğin çığlık; toprağın öfkeli, ağzın çamur kent uyanıyor, gerinerek yalnızlık. Gövdesi kör, sesi mazot tadında, günleri kan çanağı, yalanı gölgeli seninle yarılan gökyüzü ve yeşeren boynun... Kalbin var olacak inlemekle, artık boğulan bir sestin, terden doğmuştun, o günden sonradır kasabaları gürültü basar; zaman denilen yanılgı, zaman denilen rüzgâr dünyaya inat, sen için için göğsünde çocuklar oynat Açılan bir çiçek gördüğünde yumuldun, yüzünü karıştıran turaç sürüsü işte o, boşluğun; işte o, hayatın, işte o senin olan ısırgan gizem. Bu uzaklık böyle ne kadar diken üstüne basıp kaçtın seni çağıran ömrün aldattın şarkılarını, şaşıran kuşlar biriktirdin dünyaya bağırarak eksildin ama ne zaman düşlesek seni dumandı için, bulanıktı denizin gene de bizimdi kimsesizliğin. Bir alan edin kendine, bir dağ arkası gürültüyle yürüyen adamlar göğsüne itsin seni ellerinde üşüyen demir, öksüren yaşamaklar aşkla kırılan kemençeler ve ilk anlam, bana açılan için. |