Sadece parmaklarım vardı; yazdım.
Keder kazasıdır sırma sancılarım
Parçalı bulutlu ışıklar ve topal gün Güneşimde ortopedik kırıklıklar Yazmalarım deri’nde, Deri kırışıyor parşömeninde Yarasalar gagalıyor Dudağımın aydınlığını Dilimin ucunda papirüs yorgunluğu Sıkıyönetim sükûnetim Keçileri kaçırıyor koyunluğunda Dişin, dilimde ok izi Ayaklarımın altına basmayı Sen nereden öğrendin? Soru, Dali’nin zoru? Cevap, karma şekiller Irz ırza girmiş renkler, hevesler Tan”r”ıdır Resmin tırnak içi ‘Ra’sı Rakseden hiyeroglif En çok da baltanın sapı İhânet etmiştir ağaca Yedi yaprak Dal düşük yaptı; Karanfil düşük, tohum düşük Böcek düşük… Oysa, toprakarme Bir âşk ekmek istemiştim Betonunun oyuntu varoşlarına Ayarı bozuk bir kalbin pusulası Mil çekilmiş sularda kayıplık Sular da kayıp Yorgun ellerimi bestelediler Alnımın terinden mürekkep çoğalttılar Trajedim konu Ve hep arkası yarın Karadizi; “Rüzgar gibi geçti” Sapıkalı kalemlerin değiyor Sabıkalı yapraklarıma Dökülüyoruz suçun baharında Hayvan taifesi! İnsanlık kabilesine öğret İçgüdüleri… Bir çöl gecesinde nem arıyor Sabaha çıkmak için Gecesini de gündüz gibi mi Bildin çölün? Eksi dokuzbinyokuzyüzdoksandokuz Ortada bir dişi kırık, Ortasında kaldık bir vidanın Salaş bir boşluk bizimkisi Birbirimize düşelim mi? Biliyor musun, Pili bitti bebeklerin, Kurma artık! Yürüyemeyecek yaşlı ayaklar Akdenizi sırtında taşıyan kaplumbağalar Umman kıyısı Kum’anda; An ve kum Kum ve an; Ayna kırığı saati Dökülüyoruz, düşüyoruz İç içe, Hiç hiçe Zaman gayri meşru; Piç piçe Umut; Niç niçe Ölü. Rüzgara durmayı, Buluta doğup batmayı öğrettim Soluğumu soluğuna öğretemedim. Beyaz dişlerini söktüm piyanonun Kara düzen şarkılar bahtına Ölüm karası Kefen beyazı Neyi anlatmaya çalışıyoruz? Sinirlerimin midesi bulanık His kusuyorum bu aralar Başı dönüyor inorganik gebeliğimin 29 yıl oldu, Daha doğuramadım kendimi Kuşbakışı kırılıyor kanadım Bir boşluğun havasızlığında kalakaldım Sevgilim gel Mışıl mışıl ölelim… Tabutun tahtasını kemirsin Cesedimizin dişleri Bonibon şişelerde Teğet geçiyor bir ölüyü Azrail Belki de zaten ölmüş hesabı Sevgilim, Ölmüyorsam, Sende öldüğümdendir. Sevgilim, Naklet iliğini umuruma Benim de bir amacım olsun Yarım da olsa bir yaşamaya Ben bir kuraklık kelebeğiyim Kanatlarım çöl rengi Çençen solduyularım; Yaşamak ve yaşlanmak için Kaç sebebim var? Hesabım, hasadımı vuruyor Takvim çarpıyor buğdaylarımı Ekmek çarpsın Tarlasına kendini ekmemiş adamı! Sen sevgilim, Gülü su ile ez, dudağına sür Şerbetim… Davutoğlu! Sesinsiz; Balını sokuyor arılar Çilek çiçeği çiğneniyor Yıldırım çarpıyor bulutlara Ay! Kurtlar dişliyor nefesimi Seni görünce kapanır gülüm; Sen, gülün kirpi(k)lerini Diken mi bildin? Cehenneminin ahşabında Yangın saksıları Köz köz toprak Yangın ne? Yanan ne? Kub(ar).. Demirle mermer dövüyor Taşı dünyaya benzetiyorum da Seni kendime benzetemiyorum. Oysa göğsüm kırılır da Kalbim kırılmaz sana Bir cam fabrikası göğsüm Cine cam çarpıyor Göğsüm, ateş mezarlığı Işıl ışıl cin cesetleri Lakin kalbim hep bir et parçası Kalbim; Yüreğinin bir diğer parçası Ben sevgilim, Kurşun döktüm kalbime Ne kırılır, ne nazara gelir Sen, kalbimin kurşuni kalıbı Sen sevgilim, Yeşil balığa yem atmayı unutma! Ve sakla sandığını sandukamda Anahtar bende, Kendimi bilerek kaybettim Sen açamıyorsan, Beni kim açabilir ki! fhrn-jir |
ayrık tı sanki hisetirilen şiirdei dugular
karışık gelir bazı şiirler bana bir bütün olmalı şiir derim
saygılar