KIRIK ÇIRPINIŞLAR
KIRIK ÇIRPINIŞLAR
Buruk bir akşamüstü Sırılsıklam bir ankaydı Sevdaya açılan pencereme konan. Kirpiklerinde yağmur Kanatlarında kimsesiz topraklardan çaldığı ıssız çöl... Alem-i rüyadan sakınırcasına Alev topu bir ateş yuvarladı avuçlarıma usulca. Ellerim kor Kalbim zangır zangır Bedenim unufak Ve yüzümde kızılca kıyamet... Görmesin diye Kaldırmak isterken utancımı devrilen boynumdan Parmaklarıma yıktı o yılgın yüreciğini Henüz hiçbir şeye anlam paylaştırmadan. Minicik dudaklarında donakalan feverânı Sabır katıp yoğurduğu acılarla Ruhuma damlattı an be an. Eridi can-ı fedâ Dilime döküldü Tüm boşluklardan sıyrılmış koskoca bir dünya. Demek buydu, başkadır dedikleri: Semâdan yüze süzülen "Anka" "Şahmeran" vurgunu ölüm Ve "kimyası" simyalanmış bir bed/dua... Münzevi bir neşeyle süsleyip tâkatsiz tebessümünü Ansızın yerleştirdi o mayın duyguyu Beynimin en derinine. T/uzağa ne hâcet Başucumda ecel... Bir kıvılcım yeter Felç inmiş soluğumu Tek darbede biçmeye. Ve o an İşte o an... Bir narin kelebekti Çıldırasıya hayata uçmak isterken vurulan İçimdeki kabristana düşmüş Yeri göğü sessizce kana bulayan... Ne kadar ağır olsa da Taze bir ceset doğmuştu işte Devâsız kısır yalnızlığıma. Kurumuş bahçeciklerde terk etmeye Râzı olmayınca müşfik insafım Kendi katlıgâhımda defnetme çaresizliğini Sırtlamıştım en sonunda. Bilmezdim... Terk-i beden eylediğini sandığım Bu kör ceninin Filiz filiz hasretler yudumlayıp Çalıp ömrümü ömrümden Başak başak yalnızlıklar büyüttüğünü En ulaşılmaz koylarımda Yıllarca susuz bırakıp Her yeni gün Taze isyanlar çıkaracağını umarsız başkaldırışlarıyla. Ne hazin...! Sırtımda ceset Boynumda ağır bir bed/duayla Çileler boyu Savruldum bir hayata bir de kendi ölümcül sağırlığıma. Bilmediler ki sözümü Tanımadılar yüzümü Bir kez olsun tutup ellerinden Anlamak dâhi istemediler bu dağılmış özümü. Evet... Yine kimsesiz Yine çelimsiz Bir sonraki durak Gidebilir miyim?... Bilmiyorum... Sezgin Karadağ |