Hicranlı Yıllar
Hazânla geçti yıllar, aylar Muharrem gibi,
Yollara dökülüp bekleyen gözler pek yorgun. Girdapla iç içeydiler, girdap ki yok dibi, Ruh sarsık, gönül hafakanlı, düşünce durgun... Yasla buruk dudaklarda kederli besteler, Sînelerde sessiz çığlık, dimağlarda hummâ... Ve her gün poyrazla gelen hüzünlü bir haber, Biz bize hasm olmuştuk, yaygındı bu muammâ... Çözülüş çok kadîm... sanıldığından da erken; Bu kara günleri sezmiştik gün ortasında. Ay uykuya dalıp güneş ufukta sönerken, Uyanmıştık ama, iki ateş arasında... Şimdi yeni iklimlere açılan yelkenler, Bir uzun sefere azmetmiş gibi yürekten; Bu hülyâlı mâviliklerde tüllenen günler, Mutluluk bestesi söylüyor ışıktan, renkten. Bir kasvetli rüyâdayız şu anda, bu gerçek; Önümüzde aydınlıklara açık bir çağ var.! Gece koyulaşsa da bir gün şafak sökecek... Ve dalganacak rüzgâr bekleyen bayraklar. Azmet, azmet ki göründü yer-gök sultanlığı, Yılma uçurumlar gibi görünen boşluktan; Yakala çağlar arasında o Altın Çağ’ı! Peygamber safına gir, kurtul uyuşukluktan..! |