Gönüllerde Yeşeren Bahar
Karanlığın gözleri uykuyla kapanınca,
Fecrin ışık ordusu gönüllere ulaştı. O eski nurlu günleri yeniden anınca, Hülyâlarım coştu, coştu ve bendini aştı. Bir nûr tûfânı oldu yer, ışığa büründü; Ayrıldı birbirinden Hak-bâtıl ve kara-ak... Ağardı ufuk, altın saçlı bahar göründü, Bütün yamaçlar gül, nergis, papatya ve zambak... Yaslı dudaklar, lâle yanaklarına döndü... Ve bülbül dilinden ruhları nağmeler sardı, Hasretle yanan sînelerin hasreti söndü... Bu bahar, gönüllerde yeşeren bir bahardı. Gelin odasına benzeyen gül yuvasından, Gözlerimize sihirli sürmeler çekildi. Bu zeberced iklimin, suyundan, havasından, Duygularımız coştu, gönüller deme geldi. Aşkla yanan dudaklarda kevser kadehleri, Cibrîl’in dolaşıp durduğu altın yollarda... Varıp Cennet’e erenler ve daha ileri, Süprizler gördüler O Görünmez’den ardarda. Kelebek kanadından renk almış ağaçlarda, Çiçekler Cennet ıtırlarıyla burcu burcu. Ebedle büyülü bu sihirli yamaçlarda, Sonsuzla bütünleşir her şeyin diğer ucu... Burada eşyâ bir başka nazla yatar-kalkar, Burada bahar çemenleri selâmlar gezer; Burada ırmaklar köpürür "Hû" deyip akar; Burada Firdevsî renklerle tüllenir her yere. Burada her gün bülbüller öter, güller açar, Gonca gamzeler çakar, gamze yürekler deler... Renkler dalga dalga gözlere güzellik saçar, Geçerken burda Hızır seccâde sermiş meğer... |