deyişik.
ironin hasıydı beynimin yaprak döken kıvılcımları.
sinir sisteminde bir anormallik oluşunu çözen doktorun reçetesinde yazılanlar 3 ya da 5 aylık yaşam süren kaldığını söylentilerde duymuştum. anımsayamıyordum bu söylentilere. beklide böyle ölmenin zor oluşunu benimseyemiyordum. ömrümün kalan kısmını bir kargaşanın ortasında kalmak daha mantıklıydı, ya da bir cinnet sonra elime bağlanan kelepçelerden akan birkaç damlanın uğruna bu dünyaya suna bileceğim fedakârlıkları gösterebilirdim. ipsizlere ipliksizlere. palyaçonun gülüşüne muhtaç olduğumu hissediyorum bir an, birileri gülse de yaptıklarıma dalga geçse de gülme krizine girsem. klişeli kalemlerin ortalığı süpürdüğü suretsiz yüzler. jilet gibi kesiyordu cümleleri en yapmacık orta yerinde. akan nehir gibi durdurulması imkânsız. şair sıfatını verdikleri suretim, ikna edemiyordu üç kuruşluk bedenime. iki kalem bir şey yazıldığında –çok garip yazıyorsunuz- sıfatıyla yargılanıyordum. kimdim ben? şair miydim? anadan doğma oğuz muydum? kimdin ben söylesenize? bir şeyler ters gittiğine ay’ın güneşe küslüğünden anlıyordu. güneş batıdan doğuyor, doğudan batıyordu. bu işte bir bok’luk var. işin kısmana gelirsek kelimeler çıplaklığıyla alay edercesine kavga edercesine bozuntuya veriyorlar sanki jilet gibi, bir çırpıda keser ve yok eder gibi. sıfatıma tükürdüğüm yalnızlığım, sende alay ediyorsun beni kuşkusuzca. sende alay et bir tek senin etmediğin kalmıştı bu ipsiz dünyada. |
gövdesinden daha büyük
ayrıntıları..
işte tam o ayrıntılara dokunduğunuz da
içinizdeki mayın patlayabilir..