İnce Sızı
Var mıdır nalçaları sevincin
gün tene değince kanatları uzar mı derin bir secde gibi rüzgara aşılanmak dostları düşünmenin çarpıntısından mı Yokum arkadaş düşünmekle varılan tada hayata yalnızca kafanı banmak gövdende namusluca güdebilmek sevinci elbet burkulup kalmaktan iyi. Kara gözlerimde uğuldayan bu değil ancak elde tüfek, elde alet, yürekte kor cebelleşmek yalanla, kirle, tahvilatlarla damarlarına papatyalar doldurarak bir serinlik olup dünyaya sokulmak ben bir deli fışkın değil miyim sahibim Köroğlu’nun da sahibi değil mi ve çocukların ezbere bildiği gömleğimin kendirini kendim ekmedim mi Öyleyse arkadaşım sinem kanayadursun ta ki sürgün ya da mahpus kırışıklar yerine yüzümüz köylü ve gurbetçi yanıklığa dursun sevmekle doğrulanmıyor madem kalbimiz girelim yarimizin avlusuna tam tekmil ve mürdüm erikleri ve dopdolgun elmalarıyla o bahçede o geniş kalçalı yarimizi dört kere. 1968 |