Bakmaklar
Donyağından yapılmış sabunların
ürkütüp sindirdiği gözlerim vardı - ağır - ağır yani çoraplı ve sürgün doğmanın taşınmaz kıldığı. Ben şenlikçisiydim pıhtı kanın keten helvacılardan, bileycilerden rugan çizme giyilen çağlardan geçerdim barutun ve susamanın güzelliğiyle tek yatmanın akmayan yüzüyle geçerdim. Oraya, göğsüme iliklediğim hayvanı ayartmadan direnmenin mayasını ellemeye. Gün dönerdi, benzi solardı kahkahamın kapardım kapımı gevşeyen bir yanımla ve hergece yatağımda bir engerek bulmanın süregen iğrentisiyle dolardım, sesim öylece - Kusmuk Gibi - kalırdı ağzımda. Çünkü heryerde bir göğün ufak kaldığı vardı - akşama özgü göğsümü açardım ey mutlu seri penceresi doğanın - heryerde köpeksi koklaşmaların sürüp gittiği vardı uyurken bir kadına doyar gibi kanardı ayaklarım kanardı ve bir irin seliyle boğulurdum hersabah. Oysa babam bilirdi yaşadığını aptes alırdı çünkü anlatacak şeyleri vardı, eğilip kalkmaları dualar okuması, doğum sancılarıyla bırakıp gitmesi anamı. Ah, göğe uzatıyorum bir cumartesiyi hayın bir çalgıyı kuşanıyorum göğün huysuz kuşlarıyla GÖK! Bir kahkahaya geçirdikçe dişlerimi bir tabut kalmıştır akşam olmaya bir tabut beklenen bir aydınlıktır beklenen bir ses gibi avlularda. Anam kirliserin penceresinde doğanın uykusu ayaklanır kanı birikir saçlarına gözlerine uyuşuk bir hınç siner artık ölü bir erkeği almıştır yatağına o soğuk ölüyü, o kurutulmuş anıyı birdenbire benim ağzıma takılır herşey giderim akşama özgü göğsümü açmaya. Ben nereye adımı yazsam nereyi göstersem parmaklarımla orası şapkalar yüklü bir vagondur, nerede daralmış görsem bir adamı akşamın güzel buğusunda eli-ayağı tutulmuş bir çiçeğe uzanırken utandığını görsem işte iğrentim yayılıyor derim, işte sırtlanlar soluyor ellerimde kuşlar çoktan kapamışlar tarlalarını. O zaman bir üzünç aralığında - herkes gibi - başlar korkum. Ey irin mutluluğu! Ey durmayıp ağrıyan kemiği usumun! Uğunursam beni hazdan delirten hayvanın ortasında ben koşarken derelerde birikirse çocukluğum, piçliğim birikirse sesimin o hıncahınç boşluğunda coşkunun en sağlam atıyla geliyorum sövgüm büyüyor, ağartıyor günümü. TAN! Ölü bir keçiyle saçlarımı taramanın vaktidir sarı bir bilincin ötesini ellemek istemenin bir üzümç aralığındayız artık TAN! savulun, çıplaklığım geliyor ardımdan. 1964 |