Davun
Uç benim boynumun soytarısı
kirle her cemreyi bana doğru olan unuttum güçbela soluyan perdeleri dudaklarımı ısırdıkça kabaran akşam unuttum onu da. Zaten bir tanım değil midir tavsayan düşüp kalkmalara hüznün hacanası diye bildiğim akşam bir tanım değil midir o kıyısız ellerimiz fırça çekmeye doğru ölümün bacısına parmak atmaya doğru şiir okuyaraktan aşk -bir tanım değil midir- kusturucu güzellikler ardından. Her tanım bir ağı parçalıyor gibi çevremizde azgın atlar boşandıkça sesimin avlusundan uç benim boynumun soytarısı dölle ovalı yüreğimi akarsuyunnan göğsümde serinleyen akçıl kuşların esirgeyen bağışlayan DİRENME’nin adıyla indir koynumun yılgısını mor bulutların ordan indir, indir de geceleyin dupduru bir iniltiyi bağrımdaki sağırlıkla değiştirmeye doğru- Fırlamayın, bıktım tanımlanmaktan. Leş yiyen akçıl kuşları sevrim çünkü akçıl gçmen kuşları çünkü çünkü özentisiz taşra yanakları gibi çarşılara ilşkin firegili göklerin altında olmak gibi yatırları severim paskalya tatilini. Her tanım zorlu kilitlerdir belki de çaput yıldızları aşka dayalı duran uç benim boynumun soytarısı böğrümde avrupalı atları koşuşturan aşkım, tanımım, yanaşmam. 1964 |