SULTANIMHamama girenler elbet ki terler. Sıcaktır suları, yakar sultanım. Kim ne ederse, kendine eder. Aklını başına, topla sultanım. Yaptığın yanlışlar dağları aştı. Kırdığın çömlekler, boyunu aştı. Haddini bilmedin, dünyalar şaştı. Yalanın başını yesin sultanım. Ne suya dokundun, ne de sabuna. Ne kalıba sığdın, ne de kabına. Şeytan bile şaştı, senin yapına. Cin misin cinci mi, söyle sultanım? Çamura taş atma, üstüne sıçrar. Karıştı şeffafa, siyahlar aklar. Hedefinden çıktı, attığın oklar. Çizgiye gel artık, azma sultanım. Dur çığlık çığlığa, haykırma öyle… Kafayı mı yedin? Çıldırdın böyle… Anlayanlar anlar, sakince söyle… Edirne’den Kars’a duydu sultanım. Göllere gidersin, maya çalmaya. Yıldıza çıkarsın, hava almaya. Bu kadar yalanı hangi kafaya, Presleyip koydun, söyle sultanım? Yanmayan ateşin közü tüter mi? Çağlayan pınarın suyu biter mi? Aşka gelmeyince bülbül öter mi? Hangi söz yerini buldu sultanım. Taşıma su ile değirmen dönmez. Bir bardak su için insanlar ölmez. Bir yiğit ölse de sözünden dönmez. Saman altından su çıktı sultanım. Sap ile samanı koydun torbaya. Bir servet zannedip girdin havaya. İki yüzlü olmak ters düşer bana. Hangi yüzün gerçek, söyle sultanım? Evliya değilim, sonu bileyim. Büyücü değilim, seni çözeyim. Muskacı değilim, yazıp çizeyim. Bilmece gibisin, şaştım sultanım. Aha da tükendi, pes etti Yılmaz! Hamala semeri yükten sayılmaz. Hekimsiz hâkimsiz yerde durulmaz. Her ağaçtan kaşık olmaz sultanım. YILMAZ NAZLI 15.04.2012 |