Kanatsızsınız/ O Zaman melek Değilsiniz…
Onların kanatları yoktu ki...
Zorunluluk muydu yoksa görmezden gelme mi? Aç insanları duymadı dünya. Tuzu kurular savaşıyor, küreselleşmenin eşiğinde ülke ülke, ulus ulus duvarlar yükseliyor, insanlar beraberinde içlerine de duvarlar örüyordu. Gönüllü olma durumu değildi açlık, rıza alma durumu hiç yoktu. Evler sıcak, hava soğuk, topraklar kan, insanlar bölük pörçüktü. Ölüm ecelsizdi onların dünyasında. Dünya kaç taneydi de onlara bu düşmüştü? Ekmeği, suyu tükenmişti tanrıların… Yoksa dağıtmazlar mıydı? Yoksa yalan mıydılar? Top sesleri, mermi sesleri, çocukların ağladıkları duyulmasın diye inadına yükseliyor. Çocukların sesi kesildikçe annelerin sütü kesiliyor. Kan akıyor memelerinden, kan akıyor kadınlık yerlerinden. Düşüyor bütün doğmamış çocuklar. Gözlerinde dünya ki türlü türlü, gözlerinde insan ki hayvanın başka türü... Utanmış tarih onları yazmaya! Ağlamış bütün tanrılar, utanmışlar yaratan olmaya. Bu suskunluk, bu sessizlik ondan! “dünyayı serdim ayaklarınızın dibine, nasıl becerdiniz düşmeyi en dibine” der gibi, sisteminin içine sistem getirdik diye kızar gibi, “ölüm size ödüldür” diyerek hayat bağışlar gibi... Elimizde kör bıçak misali edinimler, keser durur insanlığı kanata kanata... Büyüdükçe insanlar ordular büyüdü, içinde çocuk askerler yürüdü. Çoğaldı fare delikleri, ayı inleri. Modernleşti. Marjinal yaşadıklarını söylediler. Kendileri hiç yoktu, gölgeleri ne çoktu. Korku imparatorluğunda her taraf sidik koktu. Hala üremekteler. Hala maskeli üçer beşer, apolet gölgesinde dinlenmekteler... Yollar kısaldı, markalar çoğaldı, inançlar azaldı. Yaralar hiç durmadan kanadı. Aktı içinden irinler, dünyanın gözünü kana buladı. Gözleri ondan görülmez, sesleri ondan duyulmaz. Kaderleri çakılıdır bir apolet ucuna! Dini sallandırdılar minareden aşağı. İntihar kıyısında inançlar. İçinde iman saklı sakallar. Emanet edilir mi bir berber çırağına? Duyun! Sesleri duyun! Cennet vaat ediyorlar, tok gezenin cebinden aç gezenin payına... Neresinden tutarsan tut eksik işte. Eksilerek eskiyen bir hikâye. Çok eski bir hikâye. Silah bulundu da ne oldu, ateşi bulanlar bilseydi çocuklar yanacak, silahı bulanlar bilseydi anaların rahimleri de yatakları da boş kalacak, çocuklar babalarına, kardeşlerine silah tutacak, icat ederler miydi? Yoksa suç onlarda mı? Yoksa insanlık hep mi böyleydi? Tarih bizim gibilerle dolu olduğuna göre… Zaman, dünden bugüne suç dolu, suçlu dolu... Sevgi dündar/mart2012 |
ordular büyüdü,
içinde çocuk askerler yürüdü.
Çoğaldı fare delikleri,
ayı inleri.
Modernleşti.
Marjinal yaşadıklarını söylediler.
Kendileri hiç yoktu,
gölgeleri ne çoktu.
Korku imparatorluğunda her taraf sidik koktu.
Hala üremekteler.
Hala maskeli üçer beşer,
apolet gölgesinde dinlenmekteler...