GÖNYELİ(Lİ) ÇIRAK ÇOCUKHenüz küçücüktüm. Tıpkı türk koçanlı Gönyeli gibi. Şenol’un kahvehanesinden, Kum ocakta pişen Bir köpüklü kahve içemedim Yaşım yetmediğinden. Oysa mis gibi kokar dı. Zaman tüm lezzetiyle Yüreğime akar dı. Çile dramlı anamın Komşu dedikodularında Etek dibinden He-man motifli, Sümüklü bir çocuk bakar dı... O; benidim... Çolak kasaptan aldığımız Etleri beleş zannederdim. Babamın selamını söylerken Velet gülüşüm Veresiye defterinin garantisindeydi. Halbuki bu masumiyet Ne basit bir mikro ekonomiydi. Babamın bir selamı Çek yaprağına bedel di. Mahalle arası bakkalların tekelinde, Mahcubiyet cefası peşin ödenmiş, Veresiye günler di... Her fırsatta top oynardık Tepede, harmanlıkta, ya da Bizim okulun dikenli coğrafyasında. Top çizgiyi geçse de geçmese de Topluca kavga ederdik. Cam kırıkları ve sündürülen kulaklarımız Güldürürdü kızları, Façamız bozulurdu. Kalbimiz kırılır, utanırdık teneffüslerde. Potinlerimiz yırtılırmış kime ne.. Necati Tilki gol kralıydı liglerin, Tabi gönüllerimizin de. Eve dönerken tezahürat yapardık Zihni dayının emektar otobüsünde... Bayramlar bir Hüsamettine bayram dı, Bir de çocuklara. İçim içime sığmaz uyanırdım sabahlara. Ayakkabımı yepisyeni giyerdim. Sabahı zor ederdim. Yavaş yavaş başlar dı Makro ekonomiye terfim. Öpülen el sayısı ile Toplanan paranın eyrisini Pastiş peçetesine çizerdim. Para yerine şeker verenlere Beddua ederdim( ama sayılmaz)... Ne güzel günler di ama. Henüz küçücüktüm. Annemle Babamın her kavgasında Odama kaçar, göz yaşlarımı Yastığımın altına saklardım. Çığlık çığlığa susardım ağladığımı. Nereden bilirdim ki Evlilik çorbasına tuz ile biberin Bu kavgalarla atıldığını. Sonra barışırlar dı, Şeftali kebabı yapardık. Babamın rakısıyla iki tek atardık Ama benimkisi sek su... Demirci yanına çırak oldum bir dönem. Çocuk olmak daha güzel di oysa. Tam uyuşmaya başlamışken Pas rengi ile ten rengim, Nakl-i zenaat yapıp Koltuk döşemecisi oluverdim. Etim ustamın oldu, Zaten kalsiyumsuzdu kemiğim. Yüreğim hala küçücüktü Ama artık büyümeliydim... Süzülen uçurtmalara süzülür dü Kuş kanadı yüreğim. Ayaklarım yerden kesilir di. Ustam enseme tokatı patlatınca Ayaklarım yine yere basar dı. Hayal olurdu hayallerim. Çocukluğumdan çıkıp Çıraklığımın farkına varırdım. Küçük ellerime büyük gelir di kerpeten, Utanırdım. Yıldırayla mükdar oyun oynardı, Kıskanırdım... Evde çocuk, okulda talebe, Tatilde amele. Okul kurtuluşum olur du. Tatil benim neyime. Gönyelinin kerpiç evlerle süslü, Yasemin tütülü sokaklarında, Kuş yürekli, eyri ayaklı bir Çırak çocuktum. Ne güzel günler di ama Henüz küçücüktüm... Küçük yüreğimde Büyük fırtınalar kopar dı. Göğüs kafesimin içine Dar gelirdi çocuk yüreğim. Ama tüm çocukluğum sığar dı. Lingiri oynardık hayatla, Kafamız gözümüz yarılır dı. Hayat bizi pek takmaz dı. Barcı Hüseyin’in, Fatmalı nene’nin, Ahmet Aziz hocayla Kruf Halil’in, Kaleci Yılmaz’la Hacı Ömer’in Gönyelisinde Çırak, çocuk ve küçücüktüm. Geleceğin umutsuz karanlığına Maziden ışıldayan bir gülücüktüm... İSMAİL BOYRAZ |