FAİK AMCAYA OĞLUNUN OYUNU
Mezramızda, obada bir Faik amca vardı,
O rahmetli her akşam oğlunu kovalardı. Oğlu kaçar, gizlenir, hiç çıkmazdı nefesi, Sarardı obamızı Faik amcanın sesi. Öyle huysuz bir çocuk, o kadar yaramazdı, Onun muzipliğini hiç kimse kıramazdı. Oğlundan çok çekmişti ömrünün miadına, Bir anı anlatayım rahmetlinin yâdına: Giyinip, hazırlanmış, çarşıda yükü varmış, Onu taşımak için eşeği de çıkarmış. Eşeğin yularını dolamış bir eline, Ellerini arkadan kavuşturmuş beline. Yol iniş olduğundan eşeğini binmiyor, Dönüşte yükü var ya, varsın dinlensin diyor. Oğlu onu görünce hemen takibe almış, Arkadan doğru gitmiş, eşeği çözüp salmış. Yuların bir ucunu tutmuş, koyulmuş yola, Rahmetli de habersiz, bakmıyor sağa sola. Oğlu ayaklarıyla nal gibi ses çıkartır, O da zannediyor ki arkada eşek vardır. Çarşıya yaklaşınca yol kalabalıklaşmış, Selâmlaşma ardından kimisi şakalaşmış. Birisi demiş bu ne, böyle ceza görmedim, Faik amca demiş ki, yükü burda binmedim, Nasılsa yolum iniş, dedim ki yüksüz insin, Dönüşte taşıyacak, hayvan biraz dinlensin. Bundan çektiklerini ben duydum da dedim ki: Öyle bir oğlum olsa onu bir ederdim ki; Diğeri: Öyle deme görüyorsun uşağı, Hem yükü taşıyacak, ödülü de kaşağı. Görenler başlayınca şakalaşıp, gülmeye, O da merak eylemiş, tam arkaya dönmeye, Oğlu kahkaha ile hemen yuları atmış, Faik amca oğlunu yine önüne katmış. |
selamlar yazan kaleme