YARA İZLERİ
dilimize öyle kilitler vurulurdu ki
çentikler dururduk sinmiş ağdalaşmış katran geceleri zeytin siyahı gözlerde donukluk göz göze ağlamalarda sızılı keyif sürünerek ulaşmaya çalışırdı yalnızlığın ayak sesleri yalnız değildik milyonlar vardı aynımızdan beraber üşürdük güneşin doğmasını düşleyen kırağılardık burnumuzun dikliğini eteklerimizde uçuşturup eriyip gitsek duruşumuzu bozmadık çalan çaldı söğütler yerine ıslıkları bir nehir gibi akan ömrün arkasından delirtip koyu karanlığı Athena’nın kıskançlığı son dublesine meze yapmasın diye korkuyu Pandora’nın kutusuna sakladık ne anlar çığlıklara kulaklarını tıkayan dünya nasıl siler çiğ ışık güneşin terini geren gersin sazın bam telini öğrendik nasıl olsa kavga etmemeyi yalnızlıkla geçiş noktasına kadar saatlerle günlerle alakayı kestik |