güz hıçkırığıtanyerinden kopuyor gün ocak’ın ortasından ayaz ışığı sızıyor düşüncelere suallerin işareti aşk kirpiği kapanmayan günahsız gecelerin duygusuyla uyuyan yüreği tize b/ulanmış bir desibel sinsiliğiyle bağlıyor çürüyen aklımın ipliğine seninle oysa intihar fikrimin gömleğinden çıkmıştı hayalinin lekesi kin tutmayan denizlerde yıkamıştım, anıları ay izin vermişti yakamozlarla ittifakıma, sessizce izlerini yakıp, savurmuştum külleri lacivert derinliğe gömütümün sırrına ünlem gölgesi düştü siluetinden çekildi dumanı serimin yırtıldı yanıtlar söylem yerinden sebebi aşktı kelimeleri yutkunan tarifsiz bir özlem vuruyordu güz hıçkırığına sesinin ezgisiyle adını ördüm hüzzama sonra sıkıca sakladım dudağıma vuslat toprağının fersude gamzesini mekân bellemişti gözlerim diyemedim heyelanlar başlar nefessiz göçüklerde hep iklimler yağmalanır ya..ardından pusatsız meczubu giyinmiş keder tutuyordu elleri benim eşkiyalarım hem öksüz hem yetimdi sevda harabeliğinde yankılandı gönül evimin yaralı dili mecnunun zoruyla da yazamadım büyülü şiirleri |
Dil, renk, biçim ve eylemlerdeki uygar alışkanlıklar tüm olarak şiirin araç ve gereçleridir; konuşmanın, etkiyi nedenin eşanlamlısı olarak kabul eden yanıyla bütün bunlar şiir diye adlandırılabilir.
Bu dağınıklığın altında, şiirin insanın toplumdaki gerçek varoluşu ile belirlendiği hakikati yatmaktadır.
Bir de söyle der Shelley : »Şairlerle düzyazıcılar arasında bir fark aramak çok bayağı bir hatadır... Plato aslında bir şairdi. Lord Bacon bir şairdi... Bir şiir, kendi dış gerçeği içinde söyelnen hayatın imgesinin ta kendisidir...”
Bunları okuduktan sonra şiirinizin nasıl bir şiir olduğunu sayın çok kıymetli okuyucularımıza bırakıyorum.
Karar saygıdeğer okuyucunun.