DİLÂRÂ CAN
dur durak nedir bilmez
bir serseri seyyâhım; izim kalıyor en girift labirentlerinde kahır yüklü hayâtın. sancılar alıyorum koynuma; sancılarım dinsin diye, çileler dolduruyorum matarama; yandıkça serinlemek için ve vuruyorum kendimi aşkın çileli yollarına… gecenin içinden geçiyorum, gece içimden geçiyor ağır adımlarla gri rengi siniyor hayallerime, sitem kâr yanlarımın ihânetini tadıyorum en haininden, sinsi çelmeleriyle tökezliyorum, yine de kalkıyorum düştüğüm yerden, bâde-i aşk ile düştüğüm sarhoş halimi özlüyorum… ümit rüzgarlarının serinliğinde selamlıyorum sabahı tan’la birlikte, gerçeğin fütursuz kanatları çırpıyor ölgün bakışlarıma; ben visâl’in gül rengi bûsesini beklerken firak’ın engerek zehirli öpüşleri konuyor bir kor gibi, vuslat özlemiyle çatlayan dudaklarıma… acı’nın içine düşüyor yolum apansız, acı içime düşüyor bir yılkı atı gibi; eziyor hoyrat toynaklarıyla zerrelerimi, yangın yerine çeviriyor her yerimi yokluğun bir yudum nefes çekiyorum içime serinleyeyim diye; bir avuç kor olup, kavuruyor ciğerlerimi… kulağım sesine hasret çekiyor hücrelerim sıcaklığına, hayallerime yaslanmakta buluyorum çâreyi, birde gül yüzlü anılarıma, âh! dilârâ can; tüm ân’larımı sana adıyorum kutsal bir sunak gibi anlasana!… |