Kaç Damla...Bilmediğim bir kent saklıyor yüzünün coğrafyasını estikçe rüzgar dokundukça tanıdıklığına gözleri limana demirli güneşi avuçlayan parmakların yüzüme düşen gölgede karartı sahi ne zaman geldin dünkü tanıdıklığından… deniz düşer, gökyüzü alabora ıslığı türkuaz yankı akşamın yüreğine dokununca az az düşler alev alır bağrında dünsüzlük bırakır az yanlarıma geçemediğim an kalıntısı bir ömür b/içer özlem kuytusuna… ıssız kalır öptüğün dudak ıslak düşler kıvranır ince bir telaş yayılır şakaklara sırrı dökülmüş bir ayna kırışık alnı kara yazılı bir destan okur sözlerin ağulu yanı… çiğnenmiş tarlada başak hüznün sarısı kaç kez boğazıma takılır acı sözün dikenli türküsü vazgeç dünya karnımız tok yetmedi mi hasadın, bağbozumun zamanı… geç kalmış bir tavdı toprak kokusu ölüm görünmez iplere çıkan cambaz canhıraş kesilen ellerimiz kaç sözden kalem kalıntısı… isterdim elbet kağıtlar güneş koksun bulut beyazını versin denizse mavisinin tutkusunu parçalanmış dağlarsa suskusunu isterdik elbet yeni yetme çocuğun karnı hep tok olsun kibrit kutusu peynirin kaç kalori olduğu hesaplarken nice beyler hanımlar geç zaman geç bunları adalet hangi kör kuyunun uykusu… kentler düşüyor yüzünü düşündüğümde kaç köy, kasaba insan yontusu sahi kentler sevgiyi de çaldı bacalardan duman is bulaşığı ağaçlar korkulu sular çekildi son bir şarkı dilimizde hayat sesi kısık bir uğultu… Biz çok acılar içtik köprülerin altından geçen sularda, her akış unutma denizlere dökülür... Dehlizi kara dünya kaç acı dolduracaksın ki kanalına... Biz sende kaç damlayız… |