diz çöktüm, düne dimağın(m)daki tüm alfebe seslileriylezaman karanlığı bağdaş kurmuş, sus/malara menzilli donmuş yer, gök yelkovan dilsiz duvağıyla feragat etmekte Esma ilinde ölüme koşan ismail"in boğazına değen keskin bıçak şimdi kıyısızlığın eşiğinde , yarım aksak lehçelerde , sıva çekili susmalarla dudadığının maviliğindeyim şehr-i İstanbul......... hicran arsızlığını vurmuş yine s(b)ensizliğe, Sirkeci"den kalkan tren bir tutam hüzün, bir fincan sen, bir fiske ben"le yola çıkmakta cancağızım. raylara dökülen yağmur, rüzgarın peşinden koşan küçük kız çocuğu gibi . gözünde akan yaş hangi kısır toprağı bereketlendirmekte kimbilir? es geçen anı/lar ıslak kirpiğini silmekte usulca. akrep siyah/beyaz film arşivinde denk getirmeye çalışsa da bir kutu çikolataya kelam dinlemeyen gönül düş/ün tam ortasında gül"ün avucundaki diken can"a batmakta futursuzca. diz çöktüm, düne dimağın(m)daki tüm alfebe seslileriyle bendeniz"e tekabül eden fakirliğim nefesimde saklı dudak kenarı özlem hacıyatmazlarda bir dergahta hu çeken âşık ve sen Şehr-i İstanbul ! umutlar bağlandı Yeditepe"ye koca bir "eyvallah" çekişinde Marmara . Eminönü Yenicamii"de güvercin yakalamaya çalışan küçük kız çocuğu başını eğdi, Galata bir vapur kalktı 09:15 "te acizliğe hüküm giyen bir beden eski şarkıların notalarında saklambaç oynuyor. upuzun bir yol oluyorsun şehr-i İstanbul solmaya yüz tutmuş gökkuşağın boynunda. kalem,ithaf etmekte yine s(b)eni beyaz duvaklı kağıta her harf bağrımda yanan kor bir alev zenci kölelerine tutanan yağmur tanesi oluyor cancağızım gordion 17/12/2011 |