hangi gözyaşında bir avuç toprak aramaktasın ey şehr-i İstanbul?Bir çocuğun hacıyatmazlara bakmasındaki mutluluktu, ism-i nazımın rutebetsiz özlemlere gebe gün özlem danışıklı dövüşe sürürklüyor yüreğin(m)i vurdum, sensizliği alnının tam ortasından. Bahardan kalma gelincik tarlasında zaman uçsuz bucaksız kırmızı başlar her biri aşığın kanıyla sulanmış yüreğinde yâr, gözlerinde vuslat, nefesinde bir cana cân katan düş tohumları, ve ayaklarının altında hicran. sen; aldığım nefes kadar gerçek, soluduğum hava kadar anlamlı şehr-i İstanbul Kırık cam parçaları canımı acıtmakta futursuzca ayaza bilenen bıçağın yüzünde akrep ve yelkovan biliyorum bu kaçıncı şiir sana yazdığım yine senli cümleler kapığın tokmağında, demli bir çayla kader ortaklığı yapıyor. attığım her şeker, lodosun estiği yönde eriyip gitmekte. zamanların manşetinde Haydarpaşa bir martı üzgün bakışlarıyla gözyaşına esir oluyor,maviliğin dünyasında kanat çırpışı bıçak gibi soğuk . Azrail’e yataklık ediyor, yine musalla taşı kim meftun kim meftune ? sessiz senfoni orkestrası sesli bir şekilde vedalaşmakta dar-ı acun göçüşünü omuzlarına almışcasına hırçın. Kız kulesi süzüldü, bir duanın içinde saklı kalan dar ve hüzün giymiş duvarları içten bir samimiyetli gülüşü sanki yüzünü bıçak gibi kesen soğuğa nispet yapıyor. bir avuç mutluluk bir göz huzur ve sen şehr-i İstanbul. gecenin karalığına yatırılmış kimliksizliğim sıyrılma derdine düşen kırmızı ruganlı küçük kız çocuğu gözleri korkudan kaçırıp kaçırıp şehr-i İstanbul’a teslim etmekte. utangaç bakışların arasında sakladığı umut cami avlusundaki güvercinlerin gagasında. hilebaz zaman sancılarını gökkubbeye asmakta hangi gözyaşında bir avuç toprak aramaktasın ey şehr-i İstanbul? gözlerimden Şemsi kapatıp, perdeleri siyaha perdelenmekte gitgide. kurşuna metelik satmaya yeltenen rüzgar yokluğunun yoksulluğuna koca bir hasretin iliştirse de eyvallah iki gözüm gordion 22/12/2011 |