Üç
Daha varamadık mı ağzımızın sırsız taraflarına
Oysa maksadımızı aşalı ne sular aktı yanaklarımızdan Kaç kavim geçti beynimdeki köpüklü kıvrımlardan Kaç defa cilaladım matlaşan suskunluklarımı Kaç defa yıkadım çektiğim beyaz bayraklarımı Pişmeyince pişmiyor işte kartlaşmış anılarım Sonuna kadar açsam da sana ateşimi Sana bu satırları Satır satır doğrarken bu satırları Yazıyorum Elimde kalan son satırlarla Zıvanadan çıkan bir bulut gibi –idik- Pervasızca yağan damlalar –idik- Sonra o damlalarla kol kola Mazgallardan akan şiirler -idik- -idik- olmasak da yine birleştirirdim bu harfleri Ki Ben birleştirmesem onlar zaten birleşecekti Evet öyle İnanmıyorsan falımıza bak Tüm kabahatler uyaklı –ydı- Hepsinde bir arsızlık ölçüsü –ydü- Her şey bir siluetin -in- Karanlığıma ansızın misafirliğiyle başlamıştı ( bu buhranın öznesi-yüklemi-fiili sen –iken-) Heyecandan elimdeki şiir Yere düşüp kırılmıştı Anımsarsan diye geçiyorum kayıtlara Tırnaklarını dilime geçirmiştin de Nasıl da kanamıştı cümlelerim Yedi ceddim sessizliğe ermişti birden Düş emici bir masal gibi kemirirken sen sabrımı Bir kemikli ıstırap sende Bir kemikli ıstırap bende Lades dedik Boşu boşuna bir gece kırılganlığında O sırada televizyonda haber okunuyordu İçimizdeki ünlemlerden biri O davudi telaşıyla : “yörüngesinden kopan bir acı taşı hızla ruhumuza doğru gelmekte” Kulak kesildik de umursamadık pervasızca Belki de daha ne kadar ölebilir bir sıfır diye Zaten başka ne yapmıştık ki o sıfırların içine girip Sığınmaktan başka En iyi bildiğimiz şey sığ-sığıntı-sığmak-sığışmak “sen bu satırları okurken ben çok uzakta olacağım” Gibi kült bir cümleyle devam etmeyeceğim tabii ki Sen bu satırları okurken ben paravanın diğer tarafındaydım çünkü eksi kırk derecede buzlaşmış kelimelerin içindeydim eğer planladığım gibiyse ilk donacak olanlar : uykularım - düşlerim - sevmelerim sonra ben sakın beni kocakarı tezleriyle iyileştirmeye çalışma tıp ilerledi bir müddet sonra çözüleceğim biliyorum evet doğru inkara lüzum yok hele de böyle mutsuz biten sonlarda bir kaçış terminolojisi bu fazla okşanmaktan örselenmiş bu serüvenlerden şimdi ben üç deyince -biliyorsun bir ve ikiyi yaşamıştık zaten- Aynı anda Vazomuzda çaresizce bekleyen son bir yaprağı kalmış güle üfleyeceğiz Evet bildin O yaprak da düşecek Düşüp savrulacak penceremizden Kimin nefesiyle olduğu bilinmeden Faili meçhul bir solukla Kırık makasla gecenin ezberini keser gibi Saklambaç oynarken düşlerini kaybeden hatıralar gibi Ben üçe kadar sayınca gözyaşlarımı Ben üçe kadar ölürken Üç deyince artık üç dilek hakkımızın kalmadığını bilirken... Oktay Coşar |
sen sayınca üçe kadar ,bir ebe yakaladı düşlerini
.