YALAN BAHÇELERİevvelden yalan bahçesinde yaşayan bir sahtekâr-ı pir kendi yalanlarına herkesten çok kendi inanmış sonra ve ateş nehrine dönüştükçe kalbindeki kanayan yara oraya atmış, orada yakmış öksüz duygularını bir bir. zaten yalan tohumundan yetişmemiş mi insanoğlu havva’yı kösnüten, adem’i azdıran zevkli yalandan ve bunca zamanda bunca insan geçtiyse de aradan hep canlı kalmamış mı yalan bahçelerinin yolu? ta küçükten sorarım ve yorarım sorularla kendimi: yalan ışıkları mı kovalıyorlar körler el yordamıyla, kader anı, can derdinde birisi, bir yalan urganıyla eğer ölümü atlatmış olsa, bu bir günah değil mi? koklamak nasıl şey yalan bahçelerinin çiçeklerini, nasıl şey seven bir kalbi yalanın avcunda ısıtmak? neye benziyor yalan gülüş, yalan bakış, yalan dudak, acaba neler hissederim birileri yalandan öpse beni? garip bir duygu olmalı yalan bahçelerini sevmek ve yalancı güneşine tapmak bu gözleri kör göklerin. anlaşılan çözmem gerek sırlarını o sahtekâr-ı pirin ve bir de o ateş nehrinde mutlak yıkanmam gerek. yıllardır şaşarım yalan bahçelerini yaratanın işine. ya bu bahçelerde şair denen çılgınların işi ne? |