ÖMÜR VE ZAMAN
Horozun sesi, sabah ezanı,
Ardından gün ışıdı; Zaman her canlıyı işe taşıdı, Ve gün bitti. İşte güneş henüz yeni battı, Bulutlar kızıl kızıl, Dağları pus basmış gibi, Eteklerine karanlık yattı. Acı bir hüzün geliyor içimden, Erozyona uğramışçasına, Gidiyorum uzaklara, Zaman her şeyi önüne kattı. Hafif bir karanlık sararken her yanı, Akşam ezanı yankılanıyor, Ezanı dinler gibi doğan kervankıranı, Arşın bütün yıldızları da kıskanıyor. Hayat bu doğaldır, dünya da yorulmuş, Yorganı çekip, uykuya dalmış, Devran dönüyor yeni bir güne, Gözlerim bana sen de yat diyor. İşte yeni bir gün yine, Aylar, yıllar yuvarlanıp giderken, Gördük ki ömür iki düğün; Zaman aynı; bugün, yarın dün. Bitmez kendini hayale, düşe saldığında, Uykuya daldığında veya uyandığında, Sanma zaman, kâinat lambası yandığında, Gitmez, Bir gün musalla taşında, Cemaat yanında, imam başında, O tören sandığında, Birkaç damla gözyaşında kaldığında, Zaman içinde dikilen ve sökülen, Yaprakları dökülen, O toprağa iplik iplik bükülen, Zamanın olmadığını anlarsın. Tohum biter, ömür gider, Gece gündüz bu devranı güder, Dünya fani; Olmaz ki heder, zaman yani. Düşün, hayatın asıl düğününü gör; İster oyna, ister dövün, Bir kefendir götüreceğin, Bedelini sor, onunla övün, Uçmadan, Kasırgaya isyan eden ormanlar gibi, Kucak aç, hayata sarıl; Kâinatta her şeyin boşlukta dibi, Dayanağını bul, kusur etmeden zamana darıl, Zaman kaçmadan. |
Daim ol