Yokluğunun yoksulluğu her dem de bir ney ey yâr....Bağrımda ağır, Soğuk bir suskunluk nefes alıyor. Hazan mevsiminden kalan gün, Aylardan Ekim................ Soluğum sensin ey yâr. Söze/kelama sığdıramadığım cancağızım. Ve Süleymanî lâlliğe yakıştıramadığım seni şehr-i İstanbul........ Özlemin pençesinde zaman, Zülüflü bir gece karanlığın rahmine düştü....... Düşler darmadağın İstiklal"de. Yokluğunun yoksulluğu her dem de bir ney ey yâr..... Yazgının avuçlarında küçük bir kız çocuğu dağılıp gitmekte öylece . Ellerinde kasımdan kalan çiçekler. Buğulu bir camın ardına düştü, akrep ve yelkovan. Her şeyden el çekip,yüreğimi sana çemberledim bugün de şehr-i İstanbul....... Gümüş pulların parıltısında s(b)eni gözledim(n). Evvel ve âhir sevdam.............. Bir martı Ve Uhud ağıtı, Bir terzi ustalığında nakşediyor gagasında. İnce bir sızı düşüyor, Marmara"nın sinesine. Hâşiye oluyor, harfler sana şehr-i İstanbul...... Sensizlik ey yâr! Hamza"nın yokluğu gibi ciğeri bin parçaya ayırdı. Hicran bir "kutsal" kadehten gül içmekte. Ruhsuz satıra bırakıyorum kendini Kız Kulesi Ekmek kırıntıları tadında. Emanet şiirler bırakıyorum Şems"in soğuk yüzüne. Nasır bağlamış bir el Ve Bir çöl yalnızlığıyla. Bir darbukadan çıkan ses Doymamış yokluğunun kum dalışlarında cancağızım ........ Gece ayazı iliklerime ve yüreğime kadar işlemeye niyetlense de Bak, gör can özüm! Yemen neferi oluyorum, kör/topal hicran taburunda . Fukaranım cancağızım............ Bendeniz sana yine hasret şehr-i İstanbul! Müebbet sözlerde kaldım/n. Gel, b(s)eni azad et Yedi Tepe! Beni, b(s)ende bırak cancağızım.................. gordion 18/10/2010 Hâşiye : Kumaşın kenar süsü |
mükemmel bir yorum ve anlatımdı beğeni ile okudum güzel eserinizi
en içten tebrik ve saygılarımı bırakıyorum sayfanıza esenlikle sağlıkla..