YAŞLI ÖLÜM
Sere serpe uzanmış ölümler,
Kum saatinin dibi delinmiş Ya da çamurlaşmış zaman, Nerde o eski zamanlar der gibi Gölgelerde uyumakta o ölümler. Taş kesilmişliğe ayna tutan ruhlar Camlardan güneş doğurmakta, canlara Yine de ısınmaz zamanın kumları Acele etmek faydasız ve anlamsız artık Göç eden kuşların kanatlarında yalnız anlam... Hiç bukadar renksiz olmamıştı gün batımı Hınca hınç güneşi boğarcasına, yağmur yüklü değildi bulutlar Dokunsan boşanırdı sanki tepemize İnceden ve derinden, Tozlu idi artık bahar yağmurları Ve sonra tatlı bir tebessüm Aldatıcı mart güneşi kızgınlığında, Saçları kızıla yakan kız çocukları Elleri kınalı ve de oyalı, Dokunsalar sonsuzluğun kum saatlerine Aksalar da zerre girdaplarından Anlamazlardı... Anlayamazlardı uykunun bir adım ötesini Ölüm eşiği olan kuş tüyü yastıkları... İpleri kaygandı artık geçmiş ile geleceğin Tırmanmak zordu gençlik başı bulutlara Göğe yükselmekte yersiz yakarışlar Yerli yersiz yağmakta bulutlar, Ölümü arzularcasına Baldıran zehiri içmeye hevesli şairler... Ölüm, mekap ayakkabıları çıkarmış ayağından Artık uzun topuklu ayak sesleri Kuru tahtalardan yapılma son basamaklar Parmak kemiklerinin gıcırtıları karışmakta, tahta gıcırtılarına Her basamağın sesi farklı diğerinden Hayatın şarkısı kulaklarda İmzalanmaya hazır hatıra defterleri, Ölüm anı, Hatırsız dostların dahi hatıra geldiği umursamazlık... Güz ile yarışmaktadır, rüzgarlara inat Tomurcukların toprağa düşüp baş kaldırmaları Ölümün nefesini açar, Baharın yeniden geleceğinden emin Sakince gözlerini yumar ölüm anı... Cihat Günece... |