Uçamayan Kanatlara
Evvel zaman içinde,
evvel yazgılar ötesinde, kibir okyanusta silik bir nokta iken, günahlar gözlerini çevirmişken yeryüzüne, ve kanatlar rahimlerinden doğarken... Göğün ongun katında işte, ahiretin sevdalar takım yıldızına bakan kapısında, yeşil gözlü bir kuşun sesi çığlıklanıyor, yavrusunun tek bir kanadı için… Ancak, ölü bir kanadın kerameti haramdır fetvası yazılı evrende Bulutlar kravatlı mübaşir kılığında, hükümlerini çağırmak uğruna… Fırtına, hiddetiyle yazıyor katip biçiminde : “Reva değildir uğursuz rivayetlerin aşkına…” Sürü kuşları hepten ağlarlar ölü kanadın talihsiz takvimine… Mor zamanların kurban edilmiş yazgılarında, bir kuşun yedi kanadından biri adak olsun diye, günahları silinecek sandılar çivilenmiş alınlarından, hani o günah seviciler… Orada ve Ama, göğün yedi parmak yukarısında, tecrit edilen sevapsızlar, dirilecek yine kendi af dileyen sesleriyle, bir kuşun ölü kanadı uğrunda… Ve düş gibi bir gürültüyle, ikiye ayrılır göğün kabuğu, ortasından bir yol geçer sayısız bembeyaz kuşların geldiği… Müjdeler müjdeler olsun diye, Her çırpınışında kanatların, Okşar o yıldızlar o kanatları, Okşar o haberci yıldızlar, Sırtlarında postacı çantası, Her ana kuşun gagasına lezzetli bir masal verebilmek için…. Ve yine bir kibrit alevinde aydınlanır tarihin acıklı suratı, uçamayan kanatların da, melekleri olsun diye… Oktay Coşar |