saati gelmiş bir idamın ayak uçlarına bıraktım gelinciklerigün doğumunda ’vira bismillah’ diye çıkmış balıkçının teknesine ağına takılmış yüzlerce balıkları tekrar ucsuz bucaksız maviliğine bırakmak martı çığlıklarının arasında................ demir bir kafeste avutulmuş bir bülbül rengarenk uçurtmanın peşinden salmak maviliğine yüreğim; birkaç parmaklı bir mapushane köşesinde hükmün yapılmasını bekliyor. saatin tik takı ağır ağır ölüm ıslığı çalmakta. Şehr-i İstanbul’a en taze çiçeğini bağışlamakta Emirgan . bir çocuğun gözlerinde kutu kutu bayram sevincini görmek, Eminönü Yeni caminin avulsunda güvercinlerle koşturan göz bebeklerimde sesinin tanıdık bir yerinde kör düğümlendi kalemim. zaman aldı dudak kenarı cümlelerimin büyülüğünü. hiçliğimi bertaraf etmişken beni anlatmaya çalışan mısralar, bedenin katline vacip sayıp, soyundular. çoğul yanımdan yüreğimin tenha yerine buldum seni yedi tepeye uzanmış acılarımın terk edişine bir adak adadım gece ayazında. mutluluklar doğurdum(n) sancısız,ağrısız körpe sevinçler ektim çorak buğday coğrafyama seni sevdikçe hep çiçeklendim. sana,yaşamaya........... porşemen kağıdın içinde saklı yüreğinin ayak izlerinden yürüyorum ve adım adım yaklaşıyorum sana soluğun(m)un en sıcak halinde nefesinin serinliğine bırakıyorum kendimi. toparlansın, kalemim sarılır sana bıraktım, içimdeki bütün tasaları. gümüş pullar ayak uçlarında teker teker serpilirken meyleniyor gece zemzem miktarı huzur mintanında bırak yüreğimi. ism-i nazımın altına bir gül miktarı kapı aç. senin olmaya geliyorum ey şehr-i İstanbul . Emirganda bir çınar ağacının kuru gövdesine yazılmış peri masalından geliyorum, çocukluğumu heybeme katarak üstüm başım özlem kokarken ayaklarımın bağı çoktan çözülmüş. kan revan bedenimi guslettiriyorum İsmail’in ayağıyla deştiği toprakta yeşil bir koruda aşkına sarhoş olmuşum. azığım özlem, kana kana içiyorum kutsal suyunun azizliğini. boşalan bardakta durmadan seni dolduruyorum yüreğime. bıçak misali yüzümü kesen hicranında bir sem şavkında savruluyorum ulu ortalıklara . kapı eşiklerinde yarım bırakılmış senli cümlelerim bir fiske asfinik kokulu kağıtta binbir gece masalına koyuluyorum Kız kulesinde . satır satır durmadan, dinlemeden geçiyorum sırça köşklerine giriyorum yaramaz çocuk gibi sabaha kadar koşuyorum Gülhane parkında Eminönü kıyıları vuslata gebe bir denizin ortasında bırakıyorum neşteri. umutlarım bende, özlemlerim bende. bir kayıkçı barınağına dayanmış çocuğun gözlerinde görüyorum koca Marmara’yı göçebeliğim sende resmedilirken ben sana büyüyorum şehr-i İstanbul filizlenen beyaz orkideler var yüreğimin cennetinde lâlliğimde yitirmiş bir çalar saat oluyor Galata Kulesi. içimde birikmiş nice sözü astım duvarlarına sıraya geçmişken cümlelerim kalabalık her söz. avazım çıktığı kadar sarılıyorum sana . bağırmak delice, nefes nefes kalasıya kadar surlara vurup vurup aşacak Hızır’ın kuvvetli bir nefesin içinde peyderpey dolanırken yakılmış, yanmış yüreğim var sana şehr-i İstanbul içimde lût gölü sus’kunluğu hicrana içim yanardağ ama kusamıyorum. dışında közler birikmiş yanıyorum diyemiyorum. susuyorum, tuzlu sular bile sus pus öylece. sensizlik ne zor şehr-i istanbul. içim, dilime dolanmış sözcükleri düğümlüyor yavaş yavaş. Tenğri 32 harfi bağışladı bana . kana kana içeyim seni Marmara dudak kenarında bir hayat sürgüne gidiyor, Fizana harf har susuyor zaman akrep ve yelkovan kanatırken dudaklarımı beni sana bağışla şehr-i İstanbul. saati gelmiş bir idamın ayak uçlarına bıraktım gelincikleri umutları yetim kelebeklerin kanatlarına astım, mavi eteğinden salarken biriktirdiğin ılık meltemleri. sana sıvazladığım bir yüreği yokluğun yoksulu lehçeme . ezberleyim seni bir ucundan diğer ucuna kadar . ve varolma orucumun iftarında senin koynunda açayım şehr-i İstanbul başlayayım sonsuz güzelliğinle. senli cümlelerimi iki dudağı(n)mın arasına kundaklayıp senli bir mutluluğa yol aldım ben iki gözüm . gordion 27/07/2011 |