Sen Hiç Affedilmeyeceksin!
Ne zaman ki bağışladım yaralarımı
Kapanmaya başladı acılarım Ve: su’...stum! *** Şimdi içimde çığlık çığlık göç eden kuş sürülerini izliyorum Kendini başka karanlıklara adayan Güneş’im Benden çok uzaklardaki sabahlara gidiyor Tükürerek: Günebakanlarımın elvedaya uzattığı avuçiçlerine... İnsafsızca.. Anlamsızca.. *** Ve zaman Kan revan içinde bırakıp saaatlerimin çerçevesini Bir ihanet mektubu bırakıp yelkovanıma Akrebimin dizlerinde hıçkırtıyor gece yarılarımı... *** Çekildi kıyılar yüzüme bile bakmadan Demirleyemiyorum şimdi pişmanlıklarımı Dindiremiyorum kahırlarımı özlediğim iklimlere... *** Dilencilerin mendillerinden göçe kalkmış tüm sadakalar İyilikler, Rıza-î Rahmanlar ve Aminler Kutsiyetini yitirmiş dillerde şölenler düzenliyorlar Tüm iyi niyetlerimden kan sızıyor Kitabelerde hep ismim yazılı çaprazlamasına Bütün çarmıhlarda İsa’yı "Ya Kenân" diye inlerken buluyorum. Ve Bahirâ’lar bir bir gelip af diliyorlar bedevice tüm mukaddes kervanlardan Yusuf’un terkedildiği tüm kuyularda bir Kıptî suretini almış, tiksinti tadında hep sular Beni kimler vurduysa sırtımdan Bir Samirî belası taşıyorlar yüzlerinde *** Ağlayarak gidiyorum şimdi bu şehirden Ve duâlarımı bir Kurdali akşamında vıcık vıcık cenin doğurmuş bir kıza bırakıyorum Yaşlı bir annenin yüzüne düşmüş kırışıklıklara aynalarımı terkediyorum *** Ve bağışladım onca yaramı Kapandı kabukları sana olan aldanışlarımın Ki hangisini kavlatsam pişmanlığını buluyorum Gözyaşlarındaysa Kendisine mühletler verilmiş bir kahkahanın azabını... *** Ve ben seni bir unutuluşa bağışladım Ama Sen hiç Affedilmeyeceksin! Kayıpkentli Mersin 15:30 02.11.2003 |