KIRLANGIÇ ELLERİN
Tahta masalı bir çay ocağı, üç beş küçük sandalye
Sabahtır; henüz er vakit... soğuk sarılmış sırtlarıma, bırakmıyor. Zaman sanki uyuyor gözlerinde Martıların sabahı karşılama çığlıkları, Ve kirpiklerin çiğ vurmuşçasına ıslak; Matlaşmış dudakların omuzlarımdaki sabah kadar soğuk Ne çok isterdim eskisi gibi gülümseyebilmeni hayretle bakıyorum sana, kaç yıl önceki kadın sen misin ? Sen ilk geldiğinde; kanadı kırık bir kuşmuşum gibi bakmıştın bana. Güzel gözlerini yüzümde hissettiğim anlarda, yüzümdeki çizgileri sayıyormuşsun gibi gelmişti. Saçlarımın geçen kıştan kalma hafif tipili halini ısıtmak istercesine sıcacık gülümsemiştin ya hani, bende yakalayıp onu sinsice sana hissettirmeden kalbime koymuştum, kırlangıç ellerinden tutarken, anlamıştım gül yapraklarının neden bu kadar ipeksi olabileceğini, ne kadar mutluydum yanında… hatırlıyor musun yağmur yağıyordu ve sen ağlıyordun hiç sormadım neden diye, bende ağlıyordum çünkü ve bunu yağmura vermiştim…. ben sevmiştim seni yahu sevmiştim… Sigaranın acılığını söndürüyor çift şekerli çayım Az sonra güneş yükselir hızlıca Ne martılar kalır ne çöpçüler etrafta Kalbim ağrıyor, çıkmak istiyor sanki sıcaklığın Hani gülümsemende yakaladığım o taze sıcaklığın Ağlıyorsun; ama yağmur yok bu kez Acımada, vicdanda, sevgide yok Terk ediyorsun ya beni, kanadı kırık bir kuşum ya ben Kırlangıç ellerin ne gül kokuyor artık, ne de yasemin Git artık, güneş doğdu. vakit ayrılık türkülerinde |
yüreğine sağlık