BİR T/ADIMLIK RÜYALARruhum uçmaya hazır enginlere süzülen kartal misali... .... terk edilmişliğin rehavetinde bedenim çakıl taşlarının tenhalığında, kurumaya yüz tutmuş nehir sessizliğinde loş odamda lambanın gölgesinde güneşlenen mumya kadar dingin mimikleri donmuş yüzümün yanakları, solmuş gül tazeliğinde... ıssız odamın şarabi renkli perdesinin nervürlü kıvrımlarında / oynaş gölgeler mistik bir hava eşliğinde uyuyor, küçük komidinin üzerindeki yastık başı çiçeğim, mor menekşem özgürlüğüne kavuşmuş ruhum çılgın mahkum edasında uçarı / uzaklara yol almaya pır pır kelebek neşeli peri... hangi boyuta akacağı hangi yöne gideceği belli değil sadece hür kuş… belki zihnimin derinlerinde (geçmişten) bir kuyuya inecek unutamadığı bir anının peşinden seyirtecek sonu gelmeyen labirentlerde hatıralarını arşınlayacak derinden iç çekerek acıtan yaralarını okşayacak pusu kurmuş kabuslarımın zembereğini çekecek kendi gözyaşlarında yüzecek / küskün çocukluğum annemin ayak seslerini dinleyecek sağır kulaklarım ya gelmezse... ( kim! susturacak kepçe ağızlı küçük kızı ) ..... rüyaların sonu ve başlangıcı olmaz derler tıpkı yağmurlar gibi (ilk damla olmayacağı gibi son damla da hiç olmaz yalnızca birbirinin peşinden koşuşturan damlalar...) ve zaman hep akar korkar beden göz kıpraşır bazen sinyal gitse de ruha duymaz özgürlük ah!... ... ruhum ah! geleceğin adımlarını da görmek için çırpınır uzayın eşiğinden atlamak bir yıldız süvarisinin peyk’ine tutunmak en gizemli galaksilerin tozlarını yudumlamak (neden olmasın...) iki dünya arasındaki yolu keşfetmek, arafta soluklanmak ( her şey mümkün aslında ) yine de sonsuz değil özgürlüğün ruhum bir ayağından bağlısın zincirlerle fani dünyaya unutma! arada bir dönüp bakmalısın / yatağında sere serpe uzanan varlığına haydi ! kaç kapı eşiğinden atlayacaksan atla korkma/ giz dolu sırlı kapıları arala parlayan ışık yollarından geç ister renkli olsun ister siyah beyaz seyret önündeki manzarayı sana sunulmuş rüyaları ( mücevher gibi tak bileğine) uçur -s e n i- mavi kanatlı meleklerin diyarına altın ağaçların gümüş meyvelerinden kopar rüzgârla yarış, uçurumları aş... sevgilinin dudağından bâde iç! gözleriyle doyasıya seviş ( doyulur mu acep) yok orada ayrılık... (pişmanlık üzüntüde ) krallar yok / sahiplenilmiş topraklarda çirkinlik güzellik yok törenler ayinler kurbanlarda... (kötülük yok...çünkü o fani yaşama ait) ..... rüyalar... bedenin bir tadımlık nefeslenmesi için açılan pencere maskelerimizi fırlatıp yerlere attığımız an... yalın ve sade ayaklarımızla su sıçrattığımız ( asi martılara ) dudağımız kaymak, dilimiz badem şekeri fitne fesattan -u z a k- mutlu / duru zihnimiz... ruhum... ( o yalnızca bana emanet hiç satılık olmadı ) gülen ağlayan mızmız çocuk ürkek kuş nazlı gelincik mahzun bir kelebek uç! haydi uç... bu gece de yolun açık olsun .... ah! rüyalar… yine gün doğdu yandı bitti (kül oldu...) ayşe uçar 16 /06 /2011 |
sevgi ve saygilarimla